Yarı-Başkanlık Sistemi Üzerine
Farklı hükümet sistemlerinin uygulamadaki başarı düzeyi, tarihsel olgulara o ülkenin özgün şartlarına ve siyasi-kültürel arka plana bağlıdır.
Fransa’da Beşinci Cumhuriyet öncesi tabloda, parlamento aşırı güçlenmişti. Siyasi iktidarın odağı konumundaki yasama organı, tüm siyasi sisteme hakimiyet kurmuştu. O dönemde, Anayasa yoluyla çözüm bulunması amaçlanmıştı. Dolayısıyla, 1958 Anayasası ile kurulan 5. Cumhuriyet, parlamentonun sistem içindeki gücünü azaltmak ve yürütmeyi güçlendirmek esasına dayandırılmıştır. Başka bir ifadeyle, tipik örneği Fransa olan yarı-başkanlık sisteminin çıkış noktasında, siyasi sistem içinde aşırı güçlü konumdaki parlamentonun frenlenmesi/dizginlenmesi hedefi yer almaktadır.
Günümüzde 6. Cumhuriyet tartışmalarının yaşandığı Fransa’da, 2006 yılında gerçekleştirilen Anayasa değişiklikleriyle parlamenter sisteme geri dönüş anlamında sinyaller ortaya çıkmıştır.
Parlamenter hükümet sisteminde, paradoksal bir durum olarak kuvvetlerin karşılaştırmalı üstünlüğüne baktığımız zaman, siyasi sisteme adını veren parlamento, güçlü/ hakim kuvvet değildir. Ülkemizde de parlamento siyasi sitem içerisinde yürütme karşısında sürekli zayıf ve giderek güçsüzleşen nitelik sergilemektedir. G. Sartori, “hükümet sistemlerinin sınıflandırılmasında şekli anayasanın ölü sözlerine değil, anayasal teamülleri de kapsayan maddi anayasanın yaşayan hükümlerine bakılmalı” demişti.
Bu noktadan hareketle, Türkiye’de yaşanan sorun ne?
Türkiye’de hükümet sistemi tartışmaları esas itibariyle kuvvetler ayrılığı teorisinden kaynaklanmaktadır. Parlamento, sistem içerisindeki zayıf silüeti ile tipik parlamenter sistem hüviyeti taşımasına karşın, yürütme organı, parlamentoya hükmetmek de dahil çok aşırı güce sahip olduğu için “isimsiz başkanlık sistemi” niteliği sergilemektedir. Kısaca, parlamenter sistemin bariz örneği yasama kuvveti, süper başkanlık sisteminin canlı örneği yürütme kuvveti, toptan bakılınca da adı konulmamış “fiili başkanlık sistemi” olgusu egemendir. Ancak, gelinen nokta, zaten doğmuş çocuğa isim vermekten ibaret bir tercih meselesi değildir. Şöyle ki, iki başlı yürütme ile yasama çoğunluğunun aynı siyasi harekete mensup olmaması halinde yüksek düzeyde risk ve siyasi kriz üretme potansiyeli her zaman söz konusudur.
Özetle, Türkiye’nin özgün şartları dikkate alınmadan soyut düzlemde yürütülen yarı başkanlık ya da başkanlık sistemi tartışmaları ihtiyatla karşılanmalıdır. Son dönemde gündeme gelen Fransız örneğindeki “U” dönüşü ve bunun arka planı ısrarla dikkatlere sunulmalıdır.