Avrupa'da son dönemde baş gösteren ırkçı akımların git gide devlet siyasetinde örtülü yapıdaki halini açığa vurmasıyla başlayan Türkiye düşmanlığı referandum sürecine giren ülkemize yönelik alınan demokrasi dışı kararlarla gündeme oturmuş durumda.

Almanya'da referanduma yönelik toplantılar yapmak üzere Türkiye'den gelmek isteyen siyasilere kapıların sudan ve olmadık bahanelerle kapıların kapatılmaya çalışılması bunun en bariz göstergesidir.

Adalet Bakanı'nın Almanya'daki vatandaşlarımızla buluşmasının iptali ile başlayan, Enerji ve Tabi Kaynaklar eski bakanının benzer içerikli talebinin "salon yetersiz" türünden kararlarla ve tutarsız gerekçelerle devam eden çarpık anlayışın izahı ve kabulü mümkün değildir.

Şimdiye kadar Türkiye karşıtı hangi çevre ve terör örgütü varsa hepsine kucak açıp, kol kanat geren ve propaganda faaliyetlerine sözde "insan hakları ve demokrasi" kılıfı altında destek ve onay veren Avrupa ülkelerinin, sıra Türkiye'nin kendi gündemini ilgilendiren bir referandum meselesine gelince ikircikli ve Türkiye karşıtı bir tutum takınmasının ne anlama geldiği ortadadır.

15 Temmuz ihanetinde yer almış pek çok FETÖ mensubuna sığınılacak güvenli bir liman oluşturan Avrupa ülkeleridir.

Kimi zaman Avrupa Birliği'nin başkenti kabul edilen Brüksel'de, kimi zamansa başta Almanya olmak üzere diğer AB ülkeleri başkentlerinde, terör örgütleri PKK ve DHKPC'ye yer ve olanak sağlayan Avrupa'nın kendisidir.

Hatta zaman zaman işi daha ileriye götürüp Kandil'de bulunan terör örgütü elebaşlarının video konferans yoluyla Avrupa'da bulunan terör örgütü yandaşlarının ve mensuplarının düzenlediği toplantılara bağlanmasına onay vermesi de hala hafızalardadır.

* * *

Ancak şimdi sıra Türkiye'nin hükümet sistemi ile ilgili bir düzenlemeyi içeren halk oylaması bahsine geldiğinde Avrupa Türklüğünün, Türkiye ile buluşmasını engellemeye yeltenecek kadar alçalan da aynı Avrupa kafasıdır.

Yıllardan bu yana Türkiye'ye sözde demokrasi dersi vermeye kalkan Avrupa'nın bugünlerde içine düştüğü hal, özellikle Avrupa sevdalısı çevreler nazarınca ibretle seyredilmeli ve değerlendirilmelidir.

İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un deyimiyle dün "Tek dişi kalmış canavar" olan Avrupa'nın bugünlerde Türkiye karşıtlığında cephe oluşturmaya başlamasının örneğini şimdiye kadar ilerleme raporlarının satır aralarında, Geri Kabul Anlaşması'nda, Ege ve Akdeniz'de tecrübe ede geliyorduk.

Şimdiki halde ise Avrupa'nın aynı cephede vites yükselttiğini görüyoruz.

Kuşkusuz bu durumu kimileri bu yıl içerisinde Almanya, Fransa ve Hollanda'da gerçekleştirilecek olan seçimlerle beraber değerlendirenler olacaktır.

Zira aynı ülkelerde baş gösteren yabancı karşıtlığıyla siyasi gücünü artırmış olan akımlar karşısında iktidarını korumak isteyen Angela Merkel gibi isimlerin yaptığını yine bu koşula bağlı olarak izah etmeye tevessül edenler de çıkabilir.

Ancak neresinden tutarsanız tutun, bu durum mevcut siyasi iklimin bir tezahüründen ziyade, şimdiye kadar bastırılmış olan klasik Türkiye karşıtlığı düşüncesinin Avrupa'yı esir almaya başladığını gizlemeye yetmeyecektir.

Geride bıraktığımız haftalarda Ege'de artan gerilimin sebepleri üzerinde dururken, Yunanistan gibi bir ülkenin bütün kamusal varlığını 99 yıllığına Avrupa'ya devrettiğini işaret ederek, Türkiye ile yaşanan gerginlikte Yunanistan'ı yönlendiren çevrelerin olabileceğini söylemiştik.

Referanduma yönelik Avrupa'da bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyla Türk siyasetçilerinin ve özellikle de "evet oyu verilmesi" çağrısı yapanların toplantılarının iptal edilmeye çalışılması bu anlamdaki resmin eksik kalan yerlerinin dolmasına olanak sağlıyor.

* * *

Bölücü terör örgütü PKK'ya ardına kadar açılan kapılar, Türkiye'ye kapatılmaya çalışıyorsa Avrupa bu yükün altından kalkamayacaktır.

Böylesi bir süreçte meselenin sadece tek bir siyasi çevreyi bağlamadığı unutulmamalı, yapılan yanlışın Türkiye Cumhuriyeti'ne yani hepimize yapıldığı unutulmamalı ve milli bir tavır ekseninde her çevre buluşabilmelidir.

Almanya ile başlayan ve daha şimdiden Hollanda, Fransa, Avusturya ile devam eden Türkiye karşıtlığında yatan tarihsel arka planı bilmemekse en büyük eksikliğimiz olur.

Bu anlamda MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli'nin dün meclis grup toplantısında, "Avrupa ülkeleri kültürde Grek, dinde Hıristiyan, hukukta Roma'ya kökten bağlıdır. Ve sırf bu nedenle de Müslüman Türk milletine asırlardır ters bakmakta, bölüp parçalamak için fırsat kollamaktadır." sözleri ile ifade ettiği konular, işte bu tarihsel arka planı en sade ve net biçimde izah etmektedir.

Kimse unutmasın ki "Avrupa Türklüğü" tabiri bir gerçektir! Çin Seddi'nden başlayıp, Adriyatiğe, oradan da Atlantik kıyılarına kadar uzanan geniş bir sahada yayılmış halde bulunan Türk nüfusun önemli bir kısmı Avrupa'dadır.

Bugün milyonlarca Türk, Avrupa'da doğup büyümüşken, gündelik yaşamlarını burada bulunan kanun ve nizamlar çerçevesinde sürdürmekte, dahası siyasi ve sosyal yaşamın tüm safhalarında yer almaktadır.

Bu vatandaşlarımızın Türkiye bağlılığını kesmeye kalkacak girişimlerin kimseye bir fayda sağlamayacağı, aksine zarar vereceği Avrupalı muhataplarımızca unutulmamalıdır.

Özellikle bu durumu Türkiye karşıtlığını besleyen bir fitne odağı olma noktasında ilerleyen Alman hükümeti ve siyasileri akıllarından çıkarmamalıdır.

Ülkücü Hareket'in de böylesi bir süreç içerisinde devletinin ve milletinin sonuna kadar yanında olduğu dost düşman herkes tarafından bilinmelidir.

Ortadoğu