Prof. Dr. Ali Erbaş’ın başında bulunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı yine Atatürk yüzünden tartışmaların odağında. Çünkü bu kurumu yöneten zihniyet Atatürk’ü anması ve ardından bir Fatiha göndermesi gereken hangi zaman olursa olsun Atatürk’ü yok sayarak, Türk tarihi ve Cumhuriyet değerleriyle açıktan kavga etmektedir. Bu kurumda alenen bir Atatürk düşmanlığı yapılmakta ve Atatürk ismi bilinçli bir şekilde yok sayılmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığının bunu yapması büyük bir vefasızlık ve nankörlük örneği olmaktadır. Atatürk’ün kurduğu bir kurumda başkanlık sıfatı taşıyacak ve o kurumdan maaş alacaksın, o kurumun sıfatından dolayı gittiğin her yerde kapılar sonuna kadar sana açılacak ama Atatürk’ten bir cümlelik övgüyle bahsetmeyecek ve Cuma hutbelerinde cami cemaatini Atatürk’ün ardından bir Fatiha okumaya davet etmeyeceksin…
Prof. Dr. Ali Erbaş’ın başında bulunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı 30 Ağustos Zafer Bayramına gelen Cuma günü yine hutbelerde Atatürk’ün ismini anmamaya özen gösterdi.
Prof. Dr. Ali Erbaş’ın bu konuda sicili oldukça bozuktur. Geçtiğimiz yıl Atatürk’ün ölüm yıldönümünde Atatürk’ü bir anlamlı söz ve bir dua ile anmadığı gibi, bir gün önce azılı Atatürk düşmanı olan yeri geldiğinde Amerikancı, yeri geldiğinde Yunancı, yeri geldiğinde İngilizci olan Kadir Mısıroğlu’nu ziyarete giderek adeta yine meydan okumuştu.
Prof. Dr. Ali Erbaş madem Atatürk düşmanıdır, niçin Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı görevi kendisine teklif edilince “Atatürk’ün kurduğu hiçbir kurumda görev almam” diyememiştir. O görevi kabul ettiysen de Atatürk’ü saygılı olacak, o kurumu Atatürk’ün kurduğunu her fırsatta göstereceksin…
Prof. Dr. Ali Erbaş’ın FETÖ sicili ortada iken o kurumun başına getirilmesi de ayrı bir tartışma konusudur.
Prof. Dr. Ali Erbaş’ı göreve gelene kadar Türkiye’de pek tanıyan yoktu. Onu göreve geldiğinde ortaya saçılan FETÖ sicili üzerinden tanımış olduk.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın FETÖ sicilini daha önceki yazılarımızda şöyle özetlemiştik:
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, 15 Temmuz alçak darbe girişiminin ana beyni olan Adil Öksüz’ün doktora tezi savunmasında jüri üyesi olması…
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, FETÖ’nün bir zamanlar dinler arası diyalog faaliyetlerini yürüten KADİP’in (Kültürler Arası Diyalog Platformu) yönetiminde yer alması… Ve çevirisini yaptığı bir kitapta “…dünyayı bir köy haline getirdiği günümüzde bu tür eserlere çok ihtiyaç vardır. Bu çeviriyle dinler arası diyaloga bir nebze olsun katkıda bulunmuşsak kendimizi bahtiyar hissedeceğiz.” önsözünü yazarak, hak din İslam ile bozulmuş dinleri eşitleme projesinde yer alması…
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, FETÖ’nün kurduğu Gazeteciler Yazarlar Vakfı’nın organizasyonlarında baş gösteren biri olması.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, sürekli FETÖ’nün Abant toplantılarında katılımcı olması…
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, FETÖ’nün kapatılan “Kimse Yok Mu Derneği’nde” aktif çalışan olması ve bu derneğin Sakarya’daki toplantısında FETÖ’cülere “gönül erleri” diye seslenen bir kişi olması…
FETÖ’nün bir gazetesine abone olanın, dershanesinde okuyanın, yurdunda kalanın yedi sülalesi bedel öderken Prof. Dr. Ali Erbaş bu FETÖ siciliyle Atatürk’ün kurduğu kurumun başına getirildi. Hem de bu sicil sıradan, basit bir sicil değil. FETÖ’nün en büyük faaliyetlerinin hepsinde aktif olarak bulunmuş…
Hem bu sicil kamburunu taşıyor, hem de Atatürk’ün kurduğu kurumun başında Atatürk’e alenen saygısızlık yapıyor ve Atatürk’ü her fırsatta yok sayıyor.
FETÖ atmosferinde yetişenler takiye yapmayı severler. Ama Prof. Dr. Ali Erbaş Atatürk’e yönelik duruşunda takiye yapmadan çok net bir yok sayma eylemini gerçekleştiriyor.
Geçtiğimiz 10 Kasım’da Atatürk’e yapılan saygısızlıkta Prof. Dr. Ali Erbaş’a bu iktidar tarafından sahip çıkılmıştı. 30 Ağustos Zafer Bayramında Atatürk’ü yine anmadı. Sahip çıkıldıkça o Atatürk’ü yok saymaya devam ediyor.
15 Temmuz günü FETÖ’nün suikastine uğramaktan son anda kurtulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, böyle bir sicil sahibi karşısında artık gerekli önlemi almalı ve tavrını göstermelidir.
Teröristbaşı Fethullah Gülen’e duyduğu saygı ve sevginin yüzde birini Atatürk’e, hem de onun kurduğu kurum başında iken göstermeyen birisinin orada bir saniye kalmaması gerekmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Büyük Zafer’in 97. yılında milletimize bu zaferi armağan eden İstiklal Harbimizin Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Büyük Millet Meclis’imizin saygıdeğer üyelerini ve kahraman ordumuzun tüm askerlerini rahmetle, minnetle yâd ediyorum” diyorsa, Türk devletinin her kurumu bu çizgiye uymalıdır. Bu çizgi sürekli yaşatılmalıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu olması gereken çizgisine uymayanlara da haddini bildirmelidir.
Türkiye’de bir Diyanet İşleri Başkanı ilk defa bu derecede tepkilerin odağındadır. Böylesine önemli kurum onun yüzünden itibar suikastine uğramaktadır. Camilerde artık Atatürk’ü anmama konusu kavgalara sebebiyet vermektedir. Ankara’da cemaati bölen kavgaya da şahit olduk.
Prof. Dr. Ali Erbaş’ın Atatürk’e alerjisi varsa, düşmanlığı sürekli büyüyorsa ve kendini bu konuda düzeltemiyorsa yapması gereken “Atatürk gibi birinin kurduğu kurumda benim yönetici olmam ruhuma, düşüncelerime, fikirlerime aykırı ” diyerek istifasını bugün sunması doğru olacaktır.
Diyanet İşleri Başkanı sıfatını taşıyan birinin sosyal medya sayfasındaki paylaşımlarının altına yazılandan biz utanıyoruz. Kendisi utanıyor mu acaba?
Prof. Dr. Ali Erbaş görevinden alınmıyorsa ya da kendisi istifa etmiyorsa yaklaşık iki buçuk ay sonra gerçekleşecek Atatürk’ün ölüm yıldönümünde nasıl davranacağını tüm Türkiye olarak titizlikle takip etmeliyiz.
Atatürk’ün kurduğu kurumda Atatürk’e yapılan saygısızlıklar artık son bulmalıdır.
Bu çok önemli kurumun başına dinlerarası diyalog peşinde koşmamış, din ve iman bütünlüğü olan, milliyetçi düşünceleri yüksek, Atatürk’e saygısı ve sevgisi olan biri atanmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı artık yıpratılmamalı ve tartışmalardan uzak tutulmalıdır.
TÜRKGÜN