Atatürk ve İslamiyet: Algılar, Gerçekler
“Atatürk ve Din” konusu, bu arada “Atatürk ve İslam” konusu toplumumuzda öteden beri hem merak konusu olmuş, hem de bazı kesimler tarafından Atatürk’ü yıpratmanın bir aracı olarak kullanılagelmiştir. Gerçek nedir?
Atatürk bir devlet kurucusu kahraman olarak dine ve İslam’a nasıl bakmaktaydı? İçinden çıktığı ailenin dini-İslami kültürü ve yaşantısı nasıldı? Çocuk ve genç Mustafa’nın yetiştiği aile çevresi hangi değerler üzerine bina edilmişti? Okuduğu okullar ona hangi dini-İslami değerleri kazandırmıştı? İslami birikimi nasıl oluşmuştu? Atatürk’ün bireysel yaşantısında İslam’la ilişkisi nasıldı? Manevi dünyasında neler yaşadı?
Şüphesiz bu soruların tamamının cevabı onu ve manevi dünyasını anlamamıza yardım edecektir. Fakat bir devlet adamı olarak Atatürk’ün İslam’a yaptığı hizmetler de bulunmaktadır. Müslüman Türk milletinin gerçek, “Kur’anî İslam’ı” anlaması; yaşadığımız dinin tebliğcisi olan Peygamberimiz Hz. Muhammet’i tanıması için Atatürk neler yapmıştır?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel esaslarından biri olarak hayata geçirilen Laiklik, bazılarının ifade ettiği gibi “dinsizlik” midir? Yoksa demokrasinin ayrılmaz parçası ve olmazsa olmazı bir “özgürlük alanı” mıdır?
Bütün bu soruların cevaplarını “Atatürk ve İslamiyet” (Halk Kitabevi, İstanbul, 2017) isimli kitabımızda vermiştik.
Atatürk’ün Kur’an-ı Kerim’e, Hz. Muhammet’e ve İslam dinine “hakaret ettiğine” gerekçe gösterilen bazı konular var. Temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen üç temel iddia bulunmaktadır. Bunlar; Kâzım Karabekir’e atfen yazılıp çizilenler; Zakir Kadiri tarafından yazılan İslam Tarihi’ne Atatürk’ün gösterdiği tepkiyi içeren mektup ve 1 Kasım 1937’de TBMM’nde yaptığı konuşmadır. Her üç konu da bağlamından koparılarak, altı üstü kesilerek ve saptırılarak milletimiz kandırılmaktadır.
Bizim o kitabımızda ve buradaki yazılarımızda yapmaya çalıştığımız şey, Atatürk ve İslam konusundaki doğruları, gerçekleri olabildiğince yalın bir şekilde anlatmaya çalışmaktır. “Atatürk dindardır” iddiasında değiliz. Fakat Atatürk’ün din ve İslam’la kavgalı olmadığını da biliyoruz. Onun kavgasının dini ve inancı, siyasi, şahsi ve ticari menfaatleri için kullananlarla olduğunu da biliyoruz.
Atatürk, Türk milletinin ana kaynaklarından İslam’ı anlaması ve öğrenmesi için çalışmıştır. Uzun yıllar üzeri örtülmüş bulunan İmam-ı Azam Ebu Hanife-İmam Maturidî ekolünü, “akılcı İslam’ı” hayata geçirmek için uğraşmıştır. Maalesef, yaşadığı devirde bile kendi arkadaşları tarafından anlaşılamamıştır.
Dedesi Kızıl Ahmet Efendi ile dedesinin kardeşi Kızıl Mehmet Emin Efendi’nin “hafız” olması, annesi Zübeyde Hanım’ın dindar ve yardımsever bir kadın olması hasebiyle muhafazakâr ve geleneksel bir aile ortamında yetişen Mustafa Kemal bütün dini ve milli geleneklere vakıf bir insandı. Aldığı eğitim ve kendisinin gayretleriyle ciddi bir İslami kültüre sahip olmuştu. Okunan bir Meali dinlerken, bir suredeki çeviri yanlışını tespit edebilecek kadar Kur’an’a hâkim bir insandı.
O’nun inançlı ve Kur’an, Hadis çizgisinde bilinçli bir Müslüman oluğunu biliyoruz. Gündelik hayatında İslam ile ilişkisini de kaynaklardan ve anılardan izleyebiliyoruz. Bu nedenle biraz da merak edildiği için Atatürk’ün temel ibadetlere bakışını ve ibadetleri bireysel düzeyde nasıl yaşadığını ana hatları ile ortaya koyalım istiyoruz. Bu yazıda daha çok içinde bulunduğumuz Ramazan ayının da ruhuna uygun olarak Atatürk, Ramazanlarda ne yapardı? Oruç tutar mıydı? Kadir Gecesi’nde ne yapardı? Bayram Namazı kılar mıydı? Gibi bazı sorulara cevap vermek istiyoruz.
Ramazan Aylarında Atatürk
Atatürk’ün geleneksel İslam anlayışında benimsediği, olumlu bulduğu ve oldukça etkilendiği yönler vardı. Bunların başında Müslümanlar için kutsal olan aylar ve günler gelmekteydi. Bu bağlamda Atatürk’ün İslam’ın kutsal ayı “Ramazan”a büyük önem verdiği açıkça görülmektedir. Atatürk, dini öneme sahip günlerde, bilhassa Ramazan ayı boyunca toplumda yükselen manevi atmosferden oldukça fazla etkilenmekteydi. Kendisinin ibadetler anlamında, kutsal günlere ve aylara sonsuz bir saygısı vardı. Örneğin, Ramazan ayında Dolmabahçe Sarayı’na gelen ve oruç tutan misafirlerine özel ilgi gösterir, iftar sofrasıyla bizzat ilgilenir, ibadet etmek isteyenlere büyük saygı duyar ve bu konuda gereken tüm kolaylıkları sağlardı.
Kızı Kardeşi Makbule Hanım Anlatıyor
Atatürk’ü en iyi tanıyanlardan biri olan kız kardeşi Makbule, Atatürk’ün din görüşü ve Ramazan uygulamaları hakkında şunları söylemektedir:
“...Her Ramazanın bir günü ve ekseriyetle Kadir Gecesi bana iftara gelirdi. O gün imkân bulabilirse, oruç tutardı. İftar sofrasını eski tarzda isterdi. Oruçlu olduğu zaman iftara başlarken dua ederdi. Kur’an dinlemeyi sever, Kur’an yüksek sesle ancak makama aşina olanlar ve güzel sesliler okumalı derdi. Annemin ölümünden sonra ruhuna hatim okutmak istemiştim. Bu arzumu kendisine söylediğim zaman “bana, çok iyi edersin. Benim için de okut” demişti ve aradan bir zaman geçtikten sonra vaadimi yerine getirip getirmediğimi sormuştu. Ruhun ebediyetine itikadı vardı. Yine bir aile meselesi için sinirlenmiş, muhatabı için bu adam hiçbir şeyin ebediliğine inanmaz. Zaten bedbaht biridir. Nesini ıslah edelim” demişti.
Özel Hafızı Yaşar Okur Anlatıyor
Hafız Yaşar Okur da, Atatürk’ün Ramazan aylarındaki davranışlarını şu şekilde gözlemlemişti:
“...Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez, ince saz heyeti Çankaya Köşkü’ne giremezdi. Kandil Geceleri de saz çaldırmazdı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kur’an-ı Kerim’den bazı Sureler okuturdu. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu içinde dinlerdi. Ruhunun çok mütelezziz olduğu halinden anlaşılırdı.
Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Veli ve Zincirlikuyu Camilerinde şehitlerin ruhuna Hatim-i Şerif okumamı emrederlerdi. O günlerde civar kasaba ve köylerden gelenlerle cami hıncahınç dolardı....”
Atatürk, Ramazan ayı boyunca alışkanlıklarından uzak dururdu. İncesaz heyetini Çankaya’ya sokmaması, Kandil Geceleri saz çaldırmaması gibi... Ayrıca, Ramazanlarda Kur’an-ı Kerim okutması, bu ayın anlamını idrak etmiş, inanca saygılı bir Müslümanın davranışlarına örnek olsa gerekir.
Hacıbayram Camii’nde Bayram Namazı
Atatürk’ün fırsat buldukça bayram namazı kıldığını biliyoruz. Mesela, 10 Haziran 1921 günü bayram nedeniyle Ankara Hacıbayram Camii’nde bayram namazına katılmış, Antalya milletvekili Hoca Rasih (Kaplan) Bey’in mev’izesini (vaazını) dinlemiş, saat 8.30’da TBMM. önünde yapılan Türkçe duaya iştirak etmiştir. Mustafa Kemal Paşa daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başkanlık odasında bayram tebriklerini kabul etmiştir.