Pusu kuranlarla, kurduğu pusuya düşenlere duyurulur

 

Ülkemizde yaşanan sorunların temelinde,

Aslında hep aynı anlayış var;

“Devletin malına deniz gibi bakıp, bal tutan parmağı yalamak!”

Mesela, Diyanet İşleri Başkanı kendisine alınan,

Mercedes S500 otomobil için;

“Vakıftan değil, milletin bağışlarından değil, Maliye Bakanlığı kanalından alındı” demiş.

İyi de Sayın Başkan o bakanlık İsrail’in bakanlığı mı?

Dahası bu ülkede;

“Bağışlar kutsal da, vergilerle oluşturulan bütçeler kutsal değil mi?”

*

Diyanet;

“Otomobilin fiyatı 1milyon TL değil, (Eski parayla 1 Trilyon) Sadece 322 bin TL” diyor.

Ama diyanet bu rakamı verirken “vergiler hariç” demiyor.

Neyse.

Yönetilenin yöneticilerine ödediği verginin kullanımı...

O vergiden herkesin eşit pay alması...

Savurganlık yapılmaması...

Harcamaların gereklilik ve yerindeliği...

Kamu kaynaklarının ihtiyaçlara ayrılma önceliği gibi bir incelemeyle...

Yöneten seçse, yöneten de seçmenin bu önceliklerine göre hesap verse...

Her şey ne güzel olurdu değil mi?

*

İşte o zaman “Din, Diyanet, Allah, Kuran, İman” diyenler,

Yolsuzluk ve rüşvetten uzak durur,

Aksine 17-25 gibi bir sürecin üzerini kapatmak için uğraşmaz,

İsraf sembolü sözde “AK” sarayı savunmazdı.

Ve dün “haşir neşir” olup pasta keserek, aynı yağmurda ıslandığı;

Cemaati, Polisi, Yargıyı, Anayasa Mahkemesini, Medya’yı “Darbeci” ilan etmezdi.

Neyse.

Türkiye Pazar sabahı yine bir operasyona uyandı.

Bu kez muhatap cemaatin yayın organlarıydı.

Yine şık olmayan bir gözaltı süreci,

Yine paldır küldür bir operasyon,

Yine ucu açık, sonunun nereye gideceği bilinmeyen “dalgalar” süreci.

*

Umarız;

Ergenekon gibi,

Balyoz gibi,

17 Aralık gibi,

Hukuk yine “siyasetin gölgesinde” kalmaz.

Umarız;

Hukuk “makul şüphe” denen yeni kavrama,

İlk kurbanlarını basın kanadından vermez.

Ancak,

Bugünün mağdurları Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklanırken,

Onu  “terörist” olarak damgalamaktan çekinmemişlerdi.

Ama biz o günkü hukuksuzluğa da karşı çıkmıştık,

Bu gün yapılan hukuksuzluğa da karşı çıkıyoruz.

*

Çünkü; “Adalet” bunu gerektirir.

Çünkü; “Oh olsun” demeden önce herkesin hukuk demesi gerekir.

Çünkü; “Makul şüphe” kavramı hukuk ve yargıyı yaralamamalıdır.

Elbette paralel yapılanmanın, devlet içinde devlet olmanın kabul edilir bir tarafı yok.

Fakat birileri “Paralel Devlet” adı altında “Orta Oyunu” oynarken,

PKK terör örgütünün “Paralel” yapılanmasını,

Önce Osmanlıca, şimdi de Medya Operasyonları ile örtmeye çalışmasın.

Türkiye’nin korkutan, kutuplaştıran, küfreden ve bölen “öfkeli güce” değil,

Milletin ve memleketin “sakin güce” ihtiyacı var.

Pusu kuranlarla, kurduğu pusuya düşenlere duyurulur.