SİYASET

MHP Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım'dan Diyanet İşleri Başkanlığına yönelik itibarsızlaştırma çabalarına tepki!

MHP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Yıldırım, "Topyekûn bir Diyanet üzerinden İslam'a saldırı vardır, biz bunları görüyoruz, biliyoruz ve biz Diyanetimizin yanındayız, dinimizin yanındayız, hocamızın yanında, imamımızın yanında, müftümüzün yanındayız; hiç bunlara geçit vermeyiz." dedi

MHP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Yıldırım, TBMM Genel Kurulunda, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi üzerinde konuştu.

MHP'li Yıldırım'ın açıklaması şu şekilde;

Diyanet İşleri Başkanlığı, 3 Mart 1924'te Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından İslam dininin inanç ve ibadetle ilgili işlerini yönetmekle görevlendirilen bir kanunla kurulmuştur.

Elhamdülillah Müslümanız. Tabii, İslam'a da bir bakmak lazım. Yani günümüzdeki, Türkiye'deki İslam'ı, dünyadaki İslam'ı iyi tespit etmek, vaziyetini iyi tahlil etmek için geçmişe, İslam tarihine de bir bakmak lazım. İslamiyet nerede başlamıştır? Mekke'de başlamıştır. Aleyhissalatü Vesselam 40 yaşına geldiğinde tebliğe başlamış. Daha sonraki süreçte kendi kavmi tarafından, kendi akrabaları tarafından hicrete zorlanmış, canına kastedilmiş. Medine'ye gelmiş, Medine'de Yahudilerle anlaşma yapmış, devletini kurmuş. Medine'de de Yahudiler yine Aleyhissalatü Vesselam'ın canına kastetmişler, tuzak kurmuşlar, değirmen taşı yuvarlamışlar. Allahü Teâlâ'nın verdiği bilgiyle buradan suikasttan kurtulmuştur. Bununla mı kalmıştır? Hayır. Müslümanların ömrü çiledir, Müslümanlar gariptir.

Sene 630, İstanbul'dan bir ordu çıkmış yola, tarihteki ilk Haçlı Seferi'dir bu. Aleksios 50 bin kişilik orduyla nereye geliyor? Medine'ye? Niye geliyor? İslam'ı yeryüzünden silmeye. Niye? İslam'a tahammülsüzlük var? Tahammülsüzlük söz konusu. Yeni yeşeren bir dinin dünyada bulunmaması lazım. Şam'a kadar geliyor. Peygamber Efendimiz de ordusunu Medine'den toplayıp Tebük'e geliyor. İslam tarihinde "Tebük Seferi" olarak bilinir. Vebadan dolayı 2 ordu birbiriyle karşılaşmamış.
 Tabii, Haçlı Seferleri devam etmiş. Salâhaddin Eyyubîler durdurmuş Haçlı Seferi'ni, Aradan beş yüz yıl geçmiş, Malazgirt'e gelmiş Haçlılar; orada Müslüman Türk, Haçlılara müsaade etmemiş, Anadolu'ya girmiş. Bugüne kadar da Haçlı Seferleri her fırsatta devam etmiştir. Hâlihazırda devam ediyor mu? Ediyor. En son Haçlı nerede? Gazze'de; 80'indeki dedeleri, beşikteki bebeleri kesiyorlar. Talimatı veren kim? Hahambaşı. Savaşı organize eden kim? Hahambaşı. Diyor ki: "Hareket eden herkesi öldürün." Hiç kimseden ses yok. Malum çevreler vardır, din adamlarına karşıdır ama hahambaşına kimse karşı değil. İşte, orada Haçlı Seferi ve haç ile hilalin mücadelesi devam ediyor.

Şimdi, ülkemizde de kılık değiştirmiş, şekil değiştirmiş en son Haçlı Seferi 15 Temmuz gecesidir; şöyle geriye doğru bir bakarsanız, bu Haçlı Seferini yapan komutanlar, 1986 yılında, Işıklar Askerî Lisesine ve Kuleli Lisesine çalınan sorularla giren çocuklarla başlamıştır. Otuz yıl evvel soru çalınmış, çocuklara vermişler, bunlar okulu kazanmış; bir kısmı atılmış, bir kısmı devam etmiş; o devam edenler 15 Temmuz gecesinin generalleridir. Haçlının bir kaybı var mıdır? Yoktur. Ölen kimdir? Müslüman Türktür. Parayı kim verdi? Vatandaştan topladı. Neyle kandırdı? Ayetle, hadisle. Neyle darbeye teşebbüs etti? Atatürk'ün lafıyla: "Yurtta sulh, cihanda sulh."

Şimdi, Haçlı Seferleri şekil değiştirdi mi? Değiştirdi, günümüzde de değiştirdi bu Haçlı Seferleri; kimliğini değiştirdi, görünmez oldu. Şimdi bakıyoruz, son yıllarda, özellikle geçtiğimiz yılda ve bu yılda ciddi şekilde İslam'a ve millî değerlere bir saldırı var ama bu saldırı direkt İslam'a değil, İngiliz siyaseti var ortada. İslam'a saldırmıyor, nereye saldırıyor? İslam'ın kurumuna saldırıyor. İslam'ın kurumu nedir, kimdir? Diyanet İşleridir. Bir bakıyorsunuz ki akla hayale gelmemiş her türlü iftira, her türlü yalan, her türlü mânipülasyon var; medyada, sosyal medyada. Yapanlar kim? Haçlı artıkları. Bilenler de bilmeyenler de bu modaya uyuyor. Bilerek veya bilmeyerek sanatçımızdan siyasetçimize, akademisyenimize kadar herkes bu ağın içinde, bu şeklin içinde.

Şimdi bakıyorsunuz, bir haber: Efendim, Diyanet İşleri Başkanı Arapça soruya cevap veremedi, ne oldu? Tercüman kullandı. E, bu nedir? Bu, diplomasi nezaketinin bir kuralıdır. Kimse kalkıp kendi diliyle dışarıda konuşmaz, o memleketin diliyle konuşmaz, tercüman kullanır. Dönüyoruz, efendim, Diyanet İşleri Başkanımız -tabii, bunlar birer seçme, sabaha kadar konuşsanız sabaha kadar iftiraları anlatabiliriz- avucunun içine dua yazmış. Bizim müezzinimiz, imamımız, müftümüz, hepsi on beş dakika irticalen dua edecek şekilde eğitim almış kapasiteye sahiptir. Diyanet İşleri Başkanı avucuna mı bakar? Nedir maksat? İtibarsızlaştırma, İslam'a olan güveni sarsma, İslam'a olan güveni yerle bir etme, toplumumuzun içerisinde İslam'ı zayıflatma ama İslam'a direkt saldırı yok.

Şimdi, ayıp olan ve en son yapılan, temmuz ayında bir gazetenin manşeti: "Diyanet hep et yiyor." Diyanet İşleri Başkanlığının tabildotunu almış, manşet yapmış. Diyor ki: "Diyanette çıkan yemek: Etli kuru fasulye, etli nohut, etli taze fasulye..." Sanki sanırsınız ki Türkiye'deki bütün kamu kuruluşlarının, belediyelerin hepsinde soğan ile ekmek yeniyor, sadece Diyanette soğan, ekmek haricinde etli kuru fasüyle yeniyor. Şimdi, burada bizim personelimizin yemek yediği yemekhane var. Gidip bakalım tabildota ne var? Yemekhanemizin tabildotu Diyanet İşlerininkinden daha iyidir. Ama maksat ne? Bir kurumu kötülemek, bir kurumu yerle bir etmek, itibarsızlaştırmak.

En son yine bir haber: "Diyanet İşleri Başkanı kelime-i tevhidi bilmedi, kelimeişehadeti getiremedi." Sen nereden biliyorsun? Ezanı biliyor musun? "Bilmem." Kametten anlamazsın, efendim, namazla zaten alakan yok ama kelimei şehadeti sen herkesten iyi biliyorsun, koskoca ilahiyat profesörü de bilmiyor. Bu nedir? Bu, yaralamadır; bu, insanların kafasını karıştırmadır. Şimdi, sabah bir milletvekilimiz -yine bundan etkilenmiş- diyor ki: "Efendim, Arapça bilmiyor."

Şimdi, burada, bilerek veya bilmeyerek, modaya uyarak bir Diyanet saldırısı var, millî değerlere bir saldırı var ve seviyesiz bir saldırı var. Şimdi, bunun zararı nedir? İslam'adır. Zararı nedir? Türk milletinedir. Tabii, siyasetçilerimiz de bu modaya uyduk. Siyasetçilerimize bakıyorsunuz, Mecliste toplantı yapıyor, diyor ki: "4-6 yaş Kur'an kursu açıldı." "Orta Çağ zihniyeti çocuklarımıza ezberletiliyor." Nedir Orta Çağ zihniyeti? Kur'an-ı Kerim, tövbe haşa. Tamam, ondan sonra ne yapıyor? Seçim vakti geliyor, koşa koşa cami açmaya gidiyor. Şimdi, camide ne okutuyorlar? İncil mi okutuyorlar, Tevrat mı okutuyorlar? Cami Kur'an kursudur, her bir cami Kur'an kursudur. Camide Kur'an'la namaz kılınır. Ha, şimdi, burada hangisinde samimisiniz? Kur'an kursuna karşısınız, camiden yana mısınız? Ama önümüzde bir seçim var ve benzer şekilde oy alacaksınız.

Şimdi, bununla birlikte, iddia sahibisiniz. Diyorsunuz ki: "Ben Türkiye'de iddia sahibiyim." Yine, Diyanetle ilgili bir kampanya başladı, önünüze bir mikrofon uzatılıyor, saldırıyorsunuz Diyanete ama papazı görünce papazı kucaklarken de gözlerinizin içi gülüyor, onu da görüyoruz. Olan bu. Yani topyekûn bir Diyanet üzerinden İslam'a saldırı vardır, biz bunları görüyoruz, biliyoruz ve biz Diyanetimizin yanındayız, dinimizin yanındayız, hocamızın yanında, imamımızın yanında, müftümüzün yanındayız; hiç bunlara geçit vermeyiz. Bunlarla ilgili hiç kimse hayale kapılmasın. Efendim, üç gün evvel çıkmış diyor ki Haçlı artıklarının beyefendileri: "E, cami yapılmasın, cami çok fazla." Olur beyefendi, yapmayalım, sen öyle dedin. Burası Müslüman Türk yurdu; cami bir memleketin süsüdür, cami bir memleketin kimliğidir, cami bir memleketin ruhudur. Biz cami yapmaya devam edeceğiz, minareler yükselecek; sizin bir hayaliniz varsa hayal kırıklığına uğrarsınız, o işler geldi geçti.

 Tabii, bir de vekil imamlarımız var.

Efendim, fahri Kur'an kursu öğretmenlerimiz var, ciddi şekilde, hepsi kadro bekliyor.
 
Bununla birlikte, yine Diyanetimizde 3600 ek gösterge talebinde bulunan personelimiz var, bunların da göz ardı edilmemesi lazım.

Tabii, biz buraya gelirken Karayollarındaki taşeronlar da bize sık sık mesaj attılar; bu Karayolları taşeronlarının da kadro işinin mutlaka halledilmesi lazım.

Yine, imamlarımızın daha iyi hizmet verebilmeleri için camilerinin yanındaki yerlerde mutlaka lojmanı olmalı.

 Şimdi, efendim, bir husus oldu sabah burada, bir milletvekilimiz Alevilerle ilgili bir beyanda bulundu. Alevilik, Türk'e mahsustur, Türkmen'e mahsustur; "Hak Muhammed Ali" diyen Aleviler zaten başımızın tacı, kardeşimizdir ama Alevileri senede bir kere hatırlama veya seçimde hatırlama bizim prensibimiz değildir. Biz Cumhur İttifakı olarak Alevi-Bektaşi Başkanlığını kurduk, bir kurum kurduk; bu bize nasip oldu. Ve bununla ilgili, biz sadece Alevileri senede bir gün, efendim, seçimde bir gün olarak da hatırlamıyoruz, onlara oy potansiyeli gözüyle de bakmıyoruz. Alevilerin inançlarını, Alevilerin geleneklerini de yaşatmaları gerekir. 

Dünyada İngiltere tarafından, Almanya tarafından üretilen bir şey var: Alisiz Alevilik, İslam'ın dışında bir Alevilik. Alevilik, İslam'ın içindedir. Lübnan'da, Gazze'de, efendim, İsrail öldürürken Alevi Müslüman, Sünni Müslüman, Şii Müslüman diye bakmıyor; kesiyor, kesiyor. Onun için bizim Alevilere sahip çıkmamız gerekir. Çıkıyor muyuz? Çıkıyoruz. Sadece lafla Alevi'ye sahip çıkılmaz, kürsüden konuşmayla da Alevi'ye sahip çıkılmaz; gidin, Alevi'ye nasıl sahip çıkıldığını Hacıbektaş'ta görün. Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli'nin Horasan Erenleri Dernekler Federasyonuna hibe ettiği bir arsa vardı; 6 dönüm arsa, oraya Türkiye'nin en büyük cemevini yapıyoruz, içerisinde 50 yatağı, kütüphanesi, restoranı, toplantı salonları, kesimhanesi, gasilhanesi, dede odaları olan. Bununla birlikte orada bir Alevi akademisinin altyapısını kuruyoruz. Alevi'ye böyle bakacaksınız; Alevi'ye sadece işkembeyikübradan, lazım olduğu zaman "Oy ver." "Ceketimi de asarım oy verirsiniz." değil, biz Alevi'ye böyle bakıyoruz, kalıcı bakıyoruz; çadır kurmuyoruz Hacıbektaş'a, Hacıbektaş'a yatırım yapıyoruz, insanımızı kucaklıyoruz. Niye? Bütünlük olsun. Sayın Genel Başkanımız, Mersin'de arsayı hibe ettiğinde Alevi dedeleri "Efendim, buraya da bir cemevi yapalım, adı da 'Devlet Bahçeli' olsun." dediler. Sayın Genel Başkanımız dedi ki: "Oraya cemevi yapacaksınız ama benim adımı karıştırmayın, benim adımı vermeyin, oraya Horasan erenlerinden bir ad verin, Horasan erenleri olsun." dedi, adını kabul etmedi.
 
Dedi ki: "Ben size bu arsayı siyaset için vermiyorum, ben size bu arsayı benim partime oy verin diye de vermiyorum; arsayı Türkiye bütünlüğünün içinde olun, birlik ve beraberlik olalım, güçlü olalım, diye veriyorum." Ve Hacıbektaş'ta cemevi yükseliyor. Allah nasip ederse 2025'te buyurun, hep beraber o cemevini açalım, Türkiye'nin en büyük cemevini de bir görmüş olun, bundan sonra ondan daha da büyüğünün yapılacağını zannetmiyorum. 

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; 2025 yılı bütçemizin Türk milletine, devletimize, ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum.