Başbakan Yolsuzluğun Kitabını Yazıyor!

 

Değerli Okurlar, ülkemiz 17 Aralık 2013 tarihinden itibaren yeni bir sürece girdi. 31.12.2013 tarihli “AKP Sayıştay’dan Kaçarken Operasyona yakalandı” başlıklı yazımda AKP’nin yolsuzluk batağına adım adım nasıl saplandığını ve yasal altyapıyı nasıl hazırladıklarını anlatmıştım. Başbakanın başlattığı “İstikbal Savaşı”nda kullanılmak üzere şimdi de yeni kanunlar jet hızıyla ve AKP milletvekillerinin neye oy verdiklerini bilmeden kaldırdıkları parmaklarıyla Meclisten geçirilmiştir. HSYK, İnternet, Torba, MİT, demokratikleşme ve dershanelerle ilgili yasaların hepsi Erdoğan’ın rüşvet ve yolsuzlukların üstünü örtmek için yaptığı sivil darbenin unsurlarıdır. AKP Hükümeti kendisine tezgâh kurduğunu iddia ettiği ancak kendisini üçüncü dönemde iktidara gelmesinde önemli katkısı olan sözde “paralel devlet” ile topuyla, tüfeğiyle mücadele etmek için HSYK, Torba, İnternet ve Dershane yasalarını çıkardı. MİT yasası da şimdilik seçim sonrasına ertelendi.

Meclis “Seri Kanun İmalatı”(!) Yapıyor Ama İmzaları Bile Sorunlu!

Yukarda söz ettiğim önceki yazımda ihale mevzuatıyla ilgili şunları söylemiştim:  “Kamu İhale Kanununda defalarca değişiklik yapılarak ihalelerin yandaşlara verilmesi kolaylaştırıldı. O kadar çok değişiklik yapıldı ki istisnaları düzenleyen maddenin fıkraları için alfabede harfler tükendi ve çift harfli sisteme geçildi.” Maalesef bir AKP klasiği haline gelen “Torba kanunlarla” yolsuzluğun altyapısını destekleyen yeni düzenlemeler yapıldı. Bu kanunlar Meclisten geçerken içeriğinden daha vahim gelişmeler yaşandı. AKP klasiği haline gelen torba kanunu aceleyle seçim öncesi meclisten geçirebilmek için, imzaları eksik ve sahte olan teklifler İçtüzüğe aykırı şekilde 48 saat geçmeden komisyon gündemine alındı ve birleştirildi. Böylece Cumhurbaşkanının imzasının mürekkebi kurumadan internet düzenlemesinde değişiklik yapılmış oldu. Bu kanunla AKP iktidarı ihale mevzuatını delik deşik etmiş ve kişiye özel ihale düzenlemeleri yapmıştır. İhale Kanunu'na sürekli böyle yamamalar, ilaveler, istisnalar, muafiyetler koyarak içinden çıkılmaz hâle getirildi.

Sağlık Bakanı Kafasına Göre Hastane İhale Sözleşmelerini Değiştirebilecek!

AKP Hükümetinin sağlıktaki yap-kirala-devret sistemi hiçbir etki analizi yapılmadan hayata geçirilen bir uygulamadır. Sadece bizim değil, çocuklarımızın, önümüzdeki yirmi beş senesini ipotek altına alan sözleşmeler var. Sağlık Bakanı ve Başbakan “Şehir hastaneleri kuruyoruz” diye övünüyor. Ancak bu projeler Türkiye’nin önümüzdeki 25 yılını ipotek altına alıyor. Bu projeler yaklaşık 50 milyara yaklaşan bir mali yük getiriyor. Bu uygulamanın beşiği olan İngiltere’de, Kanada’da, İrlanda’da bu modelin zararları ve maliyeti konusunda soruşturma komisyonları kurulmuş ve sonucunda “Yap-kirala-devret modeliyle yapılan hastanelerin normal ihale yönteminden % 87 daha pahalı olduğu tespit edilmiş.

Önümüzdeki yirmi beş yıllık sözleşme süresi içerisinde 50 milyara yakın maliyetli ihalelerin keyfi olarak sözleşmeleri değiştirme yetkisinin Sağlık Bakanına verilmesi tehlikelidir. Bakanın düzenleme yapma yetkisi almasının iyi niyetle açıklanır yanı yoktur. Hele hele bugünlerde konuşulan yolsuzluk iddialarını düşününce yarın ne olacağını bilemeyiz!

İthalatçılardan Alınmayan Vergiler Vatandaşın Sırtına Yüklenecek!

Torba kanunun LPG ithaliyle ilgili maddesinin gerekçesinde 5015 sayılı Petrol Kanunu’yla uyumlu hâle getirilmek istendiği söyleniyor, amaç bu deniliyor ve petrokimya üretiminde kullanılmak üzere ilgili üretici firmalara, işleme lisansı olanlara aynı zamanda LPG ithal izni veriliyor. Şu anda yaklaşık olarak 70 civarında firma bunun ithalatını yapıyor. Dolayısıyla, burada bir taraftan yeni bir ithalatçı grubu yaratılırken, diğer taraftan da, hukuka aykırılık var: bu düzenleme hem hukukun genelliği ilkesine aykırı hem rekabet hukukuna aykırı. Çünkü sadece petrokimya sektörüne özel bir düzenleme yapılıyor. Demir-çelik gibi diğer sektörleri içermiyor.

Bu durumda dâhilde işleme rejimi örneğinde yapılana benzer şekilde, burada da ithalatçıların malı alıp iç piyasaya satmalarının engellenmesi gerekmektedir. Daha da önemli olan bir diğer husus ise, vergi kaybından dolayı maliyenin gelir kaybının nasıl telafi edileceği hususudur. Her vazgeçilen gelir, her eksilen vergi yarın vatandaşa “yol, su, elektrik” olarak, yani ÖTV, KDV, özel iletişim vergisi olarak geri dönüyor. Her yıl Orta Vadeli Program açıklandığında Maliye Bakanı yine “Kusura bakmayın, gelir hedeflerimiz tutmadı. Bunları vatandaşa ÖTV olarak, KDV olarak bindireceğiz.” diyor.

AKP’den Yandaşa Mevzuat, Vatandaşa Nasihat!

AKP’nin ne torba kanunu bitiyor, ne de para torbası (yoksa ayakkabı kutusu mu desek?)doluyor. AKP iktidarı yandaşların dışında hiçbir kesimin sorununa çözüm olmayacak torba kanunlar çıkaran ve vatandaşa gelince kulak tıkayan bir politika izlemektedir. Hükümetin kafasını kuma gömerek vatandaşın sorunlarını görmezden gelme şansı yoktur. Çünkü milletin AKP’ye verdiği yetki millete hizmet için verilmiştir! Borç batağına saplanmış vatandaşların sıkıntısı devam ediyor. Düzeltilmiş hâliyle bile işsizlik % 9,9’a yükseldi. % 20’den fazla gencimiz işsiz geziyor. İş aramayıp da çalışmaya hazır olanları, iş bulma ümidini kaybedenleri dahil edince işsizlik oranı % 20’leri geçmektedir. Bir taraftan işsizlik ve yoksulluk artarken, diğer tarafta da 65 milyar dolara ulaşan cari açıkta rekor kırılırken, AKP Hükümetinin hiçbir şey olmamış gibi yandaşlarına ve kendilerine acil lazım olan bazı kanuni düzenlemeleri, daha somut söylemek gerekirse rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarının üzerini örtecek HSYK kanunuyla uğraşması dikkat çekicidir. AKP Hükümetinin biraz da vatandaşın gerçek sorunlarına yoğunlaşarak ekonomik ve sosyal sorunlarını çözmesi lazımdır.

Başbakan’ın Tanımına Göre de AKP Yolsuzluk Yapıyor!

Başbakan bir beyanatında yolsuzluk tanımı yapmış. Şöyle diyor: "Ben 'yolsuzluk' dendiğinde şunu anlarım: Devletin kasası soyuluyor mu soyulmuyor mu?" Yani, "Devletin kasasından çıkmayıp biz özel sektöre kolaylaştırma yaptırdığımız takdirde, bazı işleri kolay yoldan görürsek, usulsüzlük yaparsak bu yolsuzluk olmaz." demiş. Peki, Başbakanın tanımına göre devletin kasasına girmesi gereken para girmiyorsa, o zaman yolsuzluk yapılmış oluyor mu? Havuza atılan paralar veya alınması gereken verginin usulsüz olarak affedilmesi yolsuzluk değil midir? Yandaş şirketlerin vergisini almayıp üstünü çizmek devletin kasasına girecek parayı çalmak değil midir? Sayıştay bu vergi uzlaşmalarını denetlemek isteyince Maliye Bakanlığı "vergi mahremiyeti" gerekçesiyle denetime izin vermemişti. Vergi Denetim Kurulunun incelemiş olduğu 2012 yılına ait rakamlara bakınca,  500 milyon civarında anapara tarhiyatının 50 milyon lirası uzlaşmayla silinirken, 1 milyara yakın gecikme faizinin sadece 50 milyonunu alıp, geri kalan yaklaşık 950 milyon liralık kısmının silinmesi yolsuzluk değil midir?  Başbakanın tanımına göre de devletin kasasına girmesi gereken bir kaynak söz konusudur.

AKP hükümetleri döneminde benzer birçok yolsuzluk gerçekleşmiştir. Örneğin; TÜPRAŞ hisseleri gerçek değerinin altında satılarak paralar devletin hazinesine girmediği zaman bu yolsuzluk değil miydi? Evet, Başbakanın tanımına göre bu da yolsuzluk!  İhalelerdeki çarpıklıkla ilgili başka bir örneği dikkatinize sunmak istiyorum. Milletvekili olduğum Antalya ilinde TEDAŞ'ın özelleştirilmesi yapıldı. 1,1 Milyara ihale edildi. Daha sonra ihaleyi alan şirket teminatı yakarak ihaleden caydı. Aynı şirket tekrar ihaleye girerek TEDAŞ’ı yarı fiyatına, 550 milyona aldı. Antalya’da bu şirketin yeniden yapılan ihaleye sokulmaması gerekirken, AKP Hükümeti şirketin 40-50 milyonluk teminatını yakarak 500 milyon lira kar etmesini sağladı! Peki, Başbakanın tanımına göre bu yolsuzluk mu, değil mi?

Öte yandan, vatandaş borçları yüzünden intihar ederken, boşanmalar olurken hiçbir şey yapmayan AKP Hükümeti havuza para bulacak olan yandaşların limiti dolu da olsa değişik kamu bankalarından usulsüz olarak kredi kullanmalarını sağlayacak türlü türlü formüller üretiyor. Başbakanın tanımına göre bu yapılanlar yolsuzluk mu, değil mi? Vatandaştan aldığı faizleri, kamunun parasını yandaşa peşkeş çekerken, birilerine kolaylık sağlarken kamu bankasının yaptığı yolsuzluk değil midir?

Kısacası,  Başbakan’ın kendi meşrebine göre yaptığı yolsuzluk tanımına göre de AKP yolsuzluk yapmaktadır. Geçmişten bugüne özelleştirmelerde ve şehir ve arazi rantları yaratılmasında birçok yolsuzluk yapılmıştır. Öte yandan, AKP iktidarı baskıyla üstünü örtse de, “Deniz Feneri” davası da hala hafızalarımızdaki yerini korumaktadır.

Sonuç olarak, yolsuzluğun kendine göre tanımını yaparak minareye kılıf uydurmaya çalışan Başbakan Erdoğan ve AKP aslında yolsuzluğun kitabını yazmaktadır!