AK-lama Partisi Yine Yolsuzlukları AK-ladı!

 

Sevgili okurlar,

Öncelikle sizlerin ve Türk milletinin yeni yılını kutluyor, 2015 yılının ülkemizin AKP tarafından içine düşürüldüğü kaos ve kargaşa ortamından kurtuluşunun ve Milliyetçi Hareketin tek başına iktidarının gerçekleştiği bir yıl olmasını temenni ediyorum.

AKP Hükümetlerinin içine düştüğü yolsuzluk ve rüşvet çukurunun son ve en büyük örneği olan 17-25 Aralık Yolsuzluk, Rüşvet ve Kara Para Aklama soruşturması, yandaş savcıların takipsizlik kararının ardından TBMM Soruşturma Komisyonu’nda AKP’li milletvekillerinin oylarıyla kapatıldı. Uzun süre geciktirme ve ertelemeler sonunda geçtiğimiz hafta 14 üyeli Meclis Soruşturma Komisyonunda, 9 AKP’li üye eski bakanların Yüce Divan’a gitmemesi, muhalefete mensup 5 üye bakanların Yüce Divan’a gitmesi yönünde oy kullandı. Komisyon raporunun en geç 30 Ocak'ta oylanmak için Meclis Genel Kurulu'na gelmesi gerekiyor. TBMM Genel Kurul'daki oylamada ise Yüce Divan'a sevk için en az 276 oy gerekiyor.

Yüce Divan’dan Bakan Kaçırma Operas(ı)yonu

Dört eski bakan olan Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Erdoğan Bayraktar ve Egemen Bağış hakkında Meclis Soruşturma Komisyonunda Yüce Divan’a gönderilmeme kararı Türk siyaset tarihinin en utanç verici kararlarından birisidir. Rüşvet, yolsuzluk ve kara para aklamayla suçlanan eski bakanlar AKP’li milletvekillerinin oylarıyla Yüce Divan’dan kaçırıldılar! Aslında kaçırılmaya teşebbüs demek daha doğru olur, çünkü henüz komisyon raporu TBMM Genel Kurulunda görüşülmedi. Ama bu Yüce Divan’dan kaçırma öncesi AKP içinde yaşananlar ve yandaş medya üzerinden Kaç-Ak Saray sakininin psikolojik operasyonlarını dikkate alınca milletvekilleri üzerindeki baskının daha da artacağını ve olması gereken sonucun gerçekleşmeyeceğini şimdiden söyleyebiliriz. 

Bu Yüce Divan’dan eski bakanları kaçırma operasyonu benim aklıma W.A. Mozart’ın ünlü eseri, Saraydan Kız Kaçırma operasını getirdi. Aslında içerik olarak benzememekle birlikte, orada da Selim Paşa’nın sarayına esir düşen kızı kurtarmak için bekçi Osman’a uyku ilacı içirilmesini düşününce AKP’li vekillerin de bir şekilde(!) uyutulmuş olması bu çağrışıma neden oldu. Kaç-Ak Saray sakini ve yandaş medya eski bakanların Yüce Divan’a gönderilmesini istemenin “paralel ihanet çetelerinin yeni planı” olduğunu ve Yüce Divan’da AKP’ye tuzak kurulacağını söyleyerek AKP’li komisyon üyelerinin vicdanlarına göre karar vermelerini de engelledi.  AKP’li yetkililer Yüce Divan'a güvenmediklerini, çünkü Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın "Paralel Yapıya” destek verdiğini söyleyerek kamuoyunu ve üyeleri yönlendirdiler. Şimdilik komisyondan kurtuldular, ama inşallah genel kurulda vicdanlı ve bu haramın sorumluluğunu üstlenmek istemeyen AKP’li milletvekilleri bu yönlendirmelerin etkisinde kalmaz ve sadece vicdanlarda değil Yüce Divan’da da yargılanırlar!

 

Siyaset “genetik”miş! Hırsızlık da genetik mi?

Haram deyince aklıma başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bazı AKP’li yetkililer ile bazı destekçilerinin rüşvet ve yolsuzluğu da dini alet ederek aklamaya çalışan beyanları ile işi genetiğe ve aileye bağlayan sözleri geldi. AKP’li Süleyman Soylu, Sümeyye Erdoğan’ın önümüzdeki seçimlerde aday olmasının “hoş” olacağını belirterek, “Siyaset gen işidir. Babadan, ailesinden insana iletilebilir” demiş. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da Soylu’nun sözlerine tepki göstererek “Siyaset genetik midir? Benim ailemde benden başka siyasetçi yok. Nasıl genetik?” demiş. Peki hırsızlık da genetik mi? Erdoğan’a göre evet!.. Çünkü Erdoğan 1994 yılındaki bir konuşmasında aynen şöyle diyor: “Ben bugüne kadar evladından hırsızlık öğrenen baba görmedim, duymadım. Hırsızlık babadan evlada geçer. Evlattan babaya değil. Dolayısıyla yönetimlerde hırsızlık, yukarıdaki üst yöneticilerden alttaki yöneticilere, oradan da halka yansır."

Bu sözlerin üzerine fazla söz söylemeye gerek yok ama, 17-25 Aralık soruşturmalarında sadece bakanların değil, üç bakanın oğlu ile Erdoğan’ın oğlu Bilal’in de hakkında iddialar olduğunu dikkatlerinize sunuyorum.

Ben yorum yapmıyorum ama Ramazan Demir Bizim Antalya haber sitesindeki köşe yazısında “Sorumuz şudur; bireyin yapısındaki her eylem irsi miras mıdır? Moda deyimle hırsızlık yapmak irsi midir!"  diye sorduktan sonra, genetik tartışmasıyla ilgili çok ilginç bulduğum şu sözleri yazmış: “Ancak, ‘hırsızlık geni de bulundu’ diye bir manşet atıldığında, akla gelecek şeylerin başında 17 ve 25 rakamları gelebilir. Acaba hırsızlık geni 17 ve 25. kromozomlarda mı yerleşik!

Bu arada Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık da yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak, yol ile yolsuzluğun bir arada olamayacağını belirterek, "Varsa ufak tefek hırsızlıkları falan filan onu da büyütüp şey yapmaya çalışıyor. Ona da karşıyız. Onunla ilgili de her türlü mücadeleyi veriyoruz. Önümüzdeki dönemde inşallah yolsuzluklarla mücadelede çok daha etkin tedbirleri yürürlüğe koyacağız" demiş. Acaba bu sözler nasıl yorumlamalıyız? Hangi miktarda olursa büyük hırsızlık sayılacak? Ya da dini boyutuyla soralım: hırsızlığın büyüğü günah da küçüğü günah değil mi? Daha önce de 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasındaki tapelerde yer alan konuşmalarla ilgili olarak “Konuşmaların montaj olduğunu hissettim.” demişti. Tapelerin montaj olmadığı ise daha sonra Adli Tıp Kurumu raporuyla ortaya çıktı. Acaba büyük(!) hırsızlık olduğu anlaşılırsa Fikri Işık bu sefer ne diyecek?

 

“Yolsuzluk Hırsızlık Değildir” Diyerek Yolsuzluklarına Dini Alet Ediyorlar!

 

Şimdi de bilimsel yaklaşımın dışında bu yolsuzluk ve rüşvete dini kılıf uydurmaya çalışan AKP’lierin sözlerini dikkatinize sunmak istiyorum.  Önce AKP’nin yolsuzluk ve usulsüzlüklerine dini kılıf uydurmakla görevli yandaş hoca Hayrettin Karaman’ın sözlerini dikkatinize sunuyorum. 17-25 Aralık operasyonlarının algı operasyonu olduğunu ve bunu “yürütenlerin hedefinde Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve dolaylı olarak da Ak Parti’nin bulunduğunu” söyleyerek şöyle demiş: “Bir başka yazıda yolsuzluğa “hırsızlık” demenin hem seküler kanun hem de İslam ceza hukukuna göre hata, yalan ve iftira olduğunu açıklayacağım. Elbette yolsuzluk da ayıptır, günahtır ve suçtur, ama bu suç, hırsızlık suçu değildir.” Sonraki yazısında ise bu hususa açıklık getirmeye çalışırken de “Şu halde yolsuzluk da ayıp, günah ve suç olduğu halde tarifi ve hükmü bakımından hırsızlık değildir, hukuki sonuçları ve cezası farklıdır.” demiş. Yani hocaya göre “Yolsuza hırsız demek günahmış!” Peki hocam sizin de yazınızda belirttiğiniz tanımlarda yer alan kamu gücünü ve makamını kullanarak kara parayı aklayanlara göz yuman kişi devletin alması gereken vergi ve harç yerine kendisi rüşvet alırsa bu hırsızlık olmaz mı? Bu devletin vergisini dolaylı olarak çalmak olmaz mı? Devletin arazilerini özel kesime peşkeş çekmek hırsızlık olmaz mı?

 

Dini kendi kötü emellerine alet etmenin bir başka örneğini de AKP Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner vermiş. Metiner de "AKP'li bakan ve vekil yakınlarının torpille devlet kadrolarına atandığı" yolundaki iddiaları, "Biz inançlı insanlarız değil mi; Cuma namazına gittiğimizde her hafta hutbede 'akrabalarını koru kolla' ayeti okunur." sözleri ile savunmuş. Tabii ki Metiner akrabayı kendi parasından değil de devlet parasından kollamanın suç olduğuna değinmemiş. Bahsettiği ayetin  en başında “adaletli olun” emri olduğun görmezden gelerek kul hakkı yenmesine dini kılıf uydurmaya çalışmış.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de "Yanlış olduğu bilinen şeyleri gündeme getirerek bugüne gölge düşürmeyelim" demiş. Nasıl yani? Hırsızlık ve rüşvet yanlış ama bugün olmuyor mu, geçmişte mi kaldı? Bugüne gölge düşürmeyelim derken, AKP’nin suçsuz olduğunu ima ediyorsa açıkça söylemelidir. En iyisi biz dini kendi çıkarlarına alet edenlerin hepsine Kırklareli Müftü Yardımcısı'nın Metiner'e tepki mahiyetindeki şu sözleriyle cevap vermiş olalım: “Kendi çarpık düşüncesine ayeti alet etmek insanı küfre götürür!”

Eller “Rıza” İçin Kalktı! Ama Bu Kimin “Rıza”sı?

Tabii biz bunları sizin dikkatinize sunuyoruz ama sonuçta –en başta da söylediğim gibi-- AKP’li üyelerin elleri kalktı ve  Rıza Sarraf il iş(!) yapan eski bakanlar AK-landı! Kısacası eller “Rıza” için kalktı ama bu Rıza kimin Rızası? Eller Allah rızası için mi, Erdoğan’ın rızasını alıp yeniden milletvekili adayı olmak için mi, yoksa Ebru’nun Rıza’sı olan ve bakanlara hediyeler(!) gönderen hayırsever(!) işadamı Rıza Sarraf’ın rızası için mi kalktı?

Bence “harama uzanan kolu koparırız” diyen Davutoğlu, kolunu geriye doğru büküp canını yakan Erdoğan’ın rızası için geri adım attı ve AKP’li vekillerin parmakları “haramı” AK-lamak için kalktı! Şimdilik AKP tehlikeyi ötelemiş gibi görünüyor ama bakalım Genel Kuruldaki oylama ne olacak? Yüce Divan’dan kurtulabilecekler mi? Bence Yüce Divan’dan şimdilik kurtulsalar da Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin tabiriyle “Yüce Vicdan”dan, yani milletin vicdanından kurtulamayacaklar! İnşallah altı ay sonra büyük Türk milletinin desteği ve Allah’ın takdiriyle gerçekleşecek tek başına MHP iktidarında da sorumlular adil mahkemelerde eski bakanlar da Yüce Divan’da yargılanacaklar ve yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.