Adına deva diyen, parti kurup kurmamaya bile bir yerlerden sufle verilmeden karar veremeyen, esasen geçmişte hazır bulduğu ekonomik programı harfiyen uygulamaktan başka bir mahareti ve tecrübesi bulunmayan birisi ülkenin dertlerine deva olabilir mi?
Bir şirkete yönetici bile yapılacak tecrübesi yokken Bakan olacağı adeta vahiy olunan, tüm kariyerini borçlu olduğu Siyasi Partisi ile Atlantik ötesi ezberlerine devam için köprüleri atan, uzun yıllar bakanlık yaparak savunduğu değerleri, bizzat uygulayıcısı olduğu fikirlerin karşına geçen “siyaseti hep geçici bir görev olarak gördüm.” diyen bir kişi umut olabilir mi?
Vakti geldiğinde her defasında geçici görev üstleneceksin, bu defa geçici görevinin kimlere hizmet ettiğini söylemeyeceksin.
Bakanlığın döneminde Türkiye’yi ithalat cenneti yapacaksın, ithalat ve sıcak para lobilerine çalışacaksın, şimdi de tutup “ithalatı engellersiniz üretim olmaz”, ekonomimize karşı kurulan tuzakları engellemek için alınan tedbirleri “yatırımcı gelmez” diyerek karalayacaksınız. Asıl misyonunu kimlerin safında olduğunuzu ortaya koyacaksın.
Kamuoyunda yaratmak istediği özgüven algısı da olsa olsa kibrin mutasyon geçirmiş halidir.
Bir kişi görevde olduğu süre içinde yönettiği kurumları paralel yapının birlikte olduğu bölücü emperyalist emellerin hizmetine sunmuş olsa ülkenin dertlerine deva olabilir mi?
Başkanlık sistemini destekleyici bir tane ifademi göremezsiniz derseniz, o dönemde eleştiren bir ifadesiniz de olmazsa, pusuya çekildiğiniz anlaşılmaz mı?
Hala HDP kongrelerine mesaj göndermekten Atlantik ötesine göz kırpmaktan geri durmayacaksın, infaz yasasında küçük ortak gibi müstehzi ifadeler kullanacaksın, ittifak ile ortaklık arasındaki farkın idrakinden yoksun olacaksın, girdiğin her işte kar ortağı olarak zarardan muaf olacaksın, partinin geleceğini Cumhur İttifakını hedef alan yalan yanlış beyanlarla zayıflatma stratejisine bağlayacaksın.
Cumhur İttifakı karşıtlığından başka hiçbir niteliği ve tabanı bulunmayan sözde milliyetçi, sözde muhafazakar ve sözde liberal marjinal diğer partilerin kervanına katılana ne denir?
Esasen Türkiye bu tür kadrolar yüzünden bugüne kadar büyük bedeller ödemiştir.
Dahası, “o kadar çok Batı düşmanlığı yapıldı ki hükümetin siyaseti dar bir köşeye sıkıştı” ifadeleriyle kendini ele vereceksin, kimlerle düşüp kalkacağına dair işaret fişeği atacaksın.
Pensilvanya stratejilerinin figüranları için kurgulanan “askıda milletvekili” projesinden medet umacaksın.
Binlerce insanın umudu olan infaz yasasına da dil uzatarak, “gerçekten içimi burktu” diyeceksin.
FETÖ’cü canileri bölücü teröristleri kapsamadığı için olsa gerek, evrensel hukuk ilkelerine, eşitlik ilkesine, adalet ilkesine aykırı olduğunu iddia edeceksin.
Bilinmelidir ki Ahlaken bu derece enfekte olmuş şahsiyetler milletimize reva değildir. Deva ise hiç olamazlar.
Bunun için her şeyden önce kalbi ile dili arasında senkronizasyon olması lazım. Bunun da inandırıcı olması, sürdürülebilir olması lazım.
TBMM’nin 100. Kuruluş yıldönümünü kutlarken Atatürk ve Aziz şehitlerimiz aklına gelmiyorsa, Birinci Meclisi sadece bölücü ve işine gelen siyasi referansları öne çıkartmak için hatırlıyorsan, milletin de tokatını yeme korkusuyla ifadelerini düzeltme gereği duyuyorsan,
Hele de sıkletine bakmadan, geçici görevli olarak oturduğun koltuktan Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’ye dil uzatma cürreti gösteriyorsan.
Bilmelisin ki ibret almayan ibretlik olur.