ANKARA (AA) - Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesinin (AYM) Gezi Parkı davası hükümlüsü Can Atalay hakkındaki ikinci ihlal kararına da uyulmasına yer olmadığına ve kararın TBMM Başkanlığına bir kez daha gönderilmesine hükmetti.
Daire, Gezi Parkı davası kapsamında 18 yıl hapse mahkum edilen ve 28. Dönem Milletvekili Seçimi'nde Türkiye İşçi Partisi'nden Hatay milletvekili seçilen Atalay hakkındaki AYM'nin ikinci ihlal kararına ilişkin incelemesini tamamladı.
Kararda, "Anayasa Mahkemesinin Can Atalay'ın bireysel başvuruları hakkındaki hak ihlali kararlarına hukuki değer ve geçerlilik izafi edilemeyeceği" belirtilerek, "Anayasa'nın 153. maddesi kapsamında uygulanması gereken bir karar bulunmadığı" ifade edildi.
Atalay hakkında verilen mahkumiyet kararının daire tarafından daha önce onandığı ve bu kararın kesin olduğu kaydedilen kararda, Anayasa Mahkemesinin ihlal yönündeki kararlarına uyulmasına yer olmadığı kaydedildi.
Atalay hakkındaki hükmün kesinleşmesinin Anayasa'nın 84/2. maddesinde belirtilen milletvekilliğinin düşme sebeplerinden biri olduğu aktarılan kararda, Anayasa'nın 76. maddesinde sayılan ve milletvekilliğiyle bağdaşmayan suçlardan kurulan mahkumiyet hükmünün milletvekilliğini düşüreceği belirtildi.
Anayasa'nın 84/2. maddesi yönünden Anayasa Mahkemesine müracaat imkanı tanınmadığı ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda inceleme yetkisi de bulunmadığı kaydedilen kararda, anayasal zorunluluk gereği Atalay hakkındaki kararın örneğinin, gereğinin takdir ve ifası için TBMM Başkanlığına tekrar gönderilmesi kararlaştırıldı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesinin (AYM) Gezi Parkı davası hükümlüsü Can Atalay hakkındaki ihlal kararlarına uyulmasına yer olmadığına ilişkin kararının gerekçesinde, AYM'nin verdiği ihlal kararıyla, Anayasa'nın 14. maddesinin işlevsiz hale getirildiği ve bu kararların denetlenemeyeceğinin ileri sürülmesinin bazı büyük tehlikeleri de bünyesinde barındırdığı kaydedildi.
Daire, Gezi Parkı davası kapsamında 18 yıl hapse mahkum edilen ve 28. Dönem Milletvekili Seçimi'nde Türkiye İşçi Partisi'nden Hatay milletvekili seçilen Atalay hakkındaki AYM'nin ikinci ihlal kararına ilişkin incelemesini tamamladı.
Kararın gerekçesinde, Atalay hakkındaki mahkumiyet hükmünün Daire tarafından daha önce onanarak kesinleştiği, AYM'nin hak ihlali kararı sonrası bu karara uyulmaması yönde karar verildiği anımsatıldı.
Bireysel başvurular sonucunda verilen kararların, Resmi Gazete'de yayımlanma zorunluluğu bulunmadığı, buna rağmen AYM'nin yasal yetkilerini aşarak, hukuki değerden yoksun şekilde bireysel başvurular sonucunda verdiği bazı kararların Resmi Gazete'de yayımlandığı öne sürüldü.
Bu durumun da AYM'nin Anayasa'dan almadığı bir yetkiyle yargı kurumlarının üzerinde bir süper temyiz merci olarak vesayet makamı haline gelmesini sağladığı savunulan kararda, şöyle devam edildi:
"Dairemiz de 8 Kasım 2023'te verdiği hükümlü Şerafettin Can Atalay hakkındaki değişik iş kararı ile bu denetimsizlik nedeniyle adeta juristokrasiyi (yargıçlar iktidarını) andırır şekilde yorumla Anayasa hükümlerini uygulanamaz hale getiren keyfi kararlar verilmesi ve bu keyfiliği denetleme konusundaki yasal boşluk haline dikkat çekmiştir. Bu bakımdan AYM'nin, anayasa hükümlerini işlevsiz hale getiren kararlarının denetlenemeyeceğinin ileri sürülmesi ve sınırsız yetkilerle donatılması, bazı büyük tehlikeleri de bünyesinde barındırmaktadır."
Kararda, AYM'nin Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Can Atalay hakkında verdiği hak ihlali kararlarındaki hukuki kabul ve mantığın kabul edilmesinin "vahim sonuçların ortaya çıkmasına" sebep olabileceği aktarıldı.
AYM'nin bu ihlal kararlarında, Anayasa'yı yorumlama yetkisinin sadece kendisinde olduğunu ve bu yetkinin mutlak olup, herkesin bu karara sadakatle uyması gerektiğini ifade ettiği belirtilen kararda, böyle bir kabulün son derece sakıncalı görüldüğü kaydedildi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin kararında, AYM'nin verdiği ihlal kararıyla, "bireysel başvuru yolu ile Anayasa'nın 14. maddesinin işlevsiz hale getirildiği" ifade edildi.
Kararda, Anayasa'nın koruma altına alınan ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen hükümlerinin de bu şekilde yorum yoluyla defacto olarak uygulanamaz hale getirilmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalınabileceği belirtildi.