Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, “Bir ve Birlikte Hilale Doğru Türkiye Toplantıları” hakkında açıklama yaptı. Yalçın açıklamasında, “MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli de bu gerçeği dikkate almıştır. Bu adım; aciz veya zaaf işareti değil, aksine devletin büyüklüğünün ve celadetinin göstergesi, MHP’nin de kendine olan güveninin nişanesidir. Dem, Dem’lenme ve iktidar hayalleri kurma demi değildir. Devir; ayrışma, kamplaşma, kutuplaşma devri değildir.” ifadelerini kullandı.

MHP’li Semih Yalçın’ın açıklamasının tamamı:

Türk milletinin tarih sahnesine çıktığı devirlerden itibaren kurduğu bütün devletlerin yönetim sistemine millî egemenlik ve birlik anlayışı şekil vermiştir. Tanrı kutuna dayanan Türk cihan hâkimiyeti ülküsünün peşinde doğudan batıya ilerleyen Türkler; hem devlet geleneklerini hem de yönetim ve millî egemenlik anlayışlarını yerleştikleri yeni coğrafyalara da taşımışlardır.

Milletimizin egemenlik azmi; son ata yurdumuz olan Anadolu toprağını ulu bir çınarın kökleri gibi sarıp sarmalamış, varoluş refleksi onu beslemiş, birlik iradesi de sosyal yapıyı mayalamıştır.  Anadolu Türklüğünün mevcudiyeti ve egemenlik hakları zaman zaman küresel tehditlere maruz kalmış, büyük badireler ve tehlikeler atlatmıştır. Mesela Anadolu’da, dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük yıkımlarından biri olan Moğol istilaları vuku bulmuştur.  Birinci Dünya Savaşı sırasında olduğu gibi, son Türk vatanı; paylaşımcı emperyalist Batılı ülkelerin saldırılarına maruz kalmıştır. Ancak Türk’ün Anadolu'daki varlık bilincini Moğol istilaları da, paylaşım savaşları da ortadan kaldıramamıştır.  Bu ve benzeri istilaların getirdiği tahakküm, tecavüz ve zulüm dönemi kalıcı olmamış ve Türkler, hayat sürdüğümüz coğrafyada bekalarını sürdürmüşlerdir.

Türk milletinin varoluş iradesi; Osmanlı Devleti’nde, daha sonra da Türkiye Cumhuriyeti’nde tecelli ve tecessüm etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, binlerce yıl üç kıtada aynı tarihî şuurla çeşitli devletler kuran Türk milletinin son büyük eseri olmuştur. Türkiye, olağanüstü zengin nitelikte bir emperyal kültür mirasının üzerinde oturmuştur.

Ülkemizde her alanda olduğu gibi siyasette de şartlar ve dinamikler, sahibi olduğumuz bu zenginliklerin ışığında şekil almaktadır. MHP gibi, varlığını milletimizin hürriyet ve bağımsızlığının ilelebet sürmesi ve bizi seçkin kılan millî değerlerimizin yaşatılması ülküsüne adayan bir siyasi partinin zuhuru da elbette varlık refleksine dayanmaktadır. İç ve dış etkenlere karşı hem devlet kurumlarının, hem de toplumsal dokunun mukavim ve sağlam kalmasını sağlamak maksadıyla siyaset yapan MHP; birleştirici, kaynaştırıcı parti olma sorumluluğunu büyük bir titizlikle yerine getirmektedir.

DEM, DEM’LENME VE İKTİDAR HAYALLERİ KURMA DEMİ DEĞİLDİR

Bugün bölgemizde ve dünyada meydana gelen gelişmeler, sadece MHP’yi değil, Türkiye’de yasalar çerçevesinde faaliyet gösteren bütün siyasi partileri aynı mesuliyet dairesine almakta, aynı vazifenin icrasından mesul kılmaktadır. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin son günlerde bazı siyasi partilerin temsilcilerine karşı sergilediği yapıcı tavır, dışarıda büyüklüğünü daima hissettiren ülkemizin içeride de bir birlik bütünlük resmi vermesi konusunda duyduğu haklı zaruretin bir neticesidir.  Sayın Devlet Bahçeli’nin uzattığı el; bin yıllık kardeşlik hukukunu, bir arada yaşama azmini sürdürme arzusunun izharıdır. Sayın Genel Başkanımızın uzattığı el; yaşadığımız coğrafyada millî egemenliğini sahibini de bilenlere, bilmeyenlere, inkâr edenlere anımsatmaktadır. Sayın Genel Başkanımızın hamlesi; bir taviz, yumuşama, normalleşme adımı değil; bilakis normalin maliklerinin, mekânın sahiplerinin hatırlatılmasıdır. Ülkemizin zor bir dönemden, bölgenin ve dünyanın da ateş çemberinden geçtiği bir iklimde, kavganın ve siyasi mücadelenin kurallarının millî çıkarlar doğrultusunda şekillenmesi elzemdir.  Devlet aklı bunu gerektirmektedir. MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli de bu gerçeği dikkate almıştır. Bu adım; aciz veya zaaf işareti değil, aksine devletin büyüklüğünün ve celadetinin göstergesi, MHP’nin de kendine olan güveninin nişanesidir. Dem, Dem’lenme ve iktidar hayalleri kurma demi değildir. Devir; ayrışma, kamplaşma, kutuplaşma devri değildir. Zira emperyalizmin bölgedeki son taşeronu İsrail’in bölgedeki faaliyetleri, Türkiye’nin güvenliğini ve bölgesel çıkarlarını tehdit etmektedir.Türkiye, gerek diplomatik, gerek siyasi ve gerekse askerî adımlarını buna göre atmak, bütün caydırıcılığını ortaya koymak zorundadır. Türkiye, bölgesel barışın en büyük âmili ve düzenleyicisi olduğu gerçeğini küresel vicdana yerleştirmek mecburiyetindedir.

İsrail'in tutumu karşısında; Türkiye'nin Suriye ve Irak'taki operasyonlarının bir an önce nihai hedefine ulaştırılması, iki ülkenin, toprak bütünlüğü sağlanmış güvenli birer ülke hâline getirilmesi şarttır. Her iki ülkedeki yabancı güçler ve taşeron örgütler, kâmilen temizlenmelidir. Türkiye’nin engellemesiyle Suriye’nin kuzeyinde bölücü terör örgütüne koridor açamayan ABD’nin; bu kez Suriye’nin güneyinde Golan, Şam ve Deyrizor üzerinden Irak’a uzanan Davut Koridoru’nun taşlarını döşemek için İsrail’e harekât izni verdiği açıktır. İsrail uçaklarından Suriye’nin güneyindeki stratejik noktalara ve bölge kentlerine atılan bombaların izi sürülerek bu kanlı koridorun tespit edilmesi mümkündür.

İŞGALCİ İSRAİL; BİR PROJE, BİR YAPAY DEVLETTİR

Ötesi, İran sınırıdır. Böylece ABD, Koalisyon güçleri ve İsrail’in; ileride İran’a YPG’li teröristlerle birlikte kara harekâtı da düzenlemesi mümkün olacaktır. İsrail gaddarlığının, Lübnan’a yönelik orantısız ve fütursuz saldırılarının amacı da emperyalizme bu yeni terör güzergâhını açmaktır. Rusya; Ukrayna ile meşgul edilmiş, İran da baskı altına alınmıştır. Bölgede kalıcı istikrar ve barışın hâkim kılınması için tek umut, Türkiye’dedir. Tarihin hiçbir döneminde tahakküm, istibdat, zulüm, tecavüz istila ve soykırım kalıcı olmamıştır. Buna Moğol istilası çarpıcı bir örnektir. İsrail’in başındaki mahdut çetenin sahneye koyduğu ve yönetmenliğini Washington’ın yaptığı görünürdeki Siyonist istila oyunu hüsranla bitecek, zulüm ve soykırım da kalıcı olmayacaktır. Bölgemizdeki çok yönlü sorunların temelinde, Osmanlı Devleti'nin parçalanmasından sonra ortaya çıkan suni devletler haritası yatmaktadır.  İsrail başta olmak üzere Ortadoğu’da kurulan bölge devletlerinin hemen hepsinin haritaları, İngiliz siyaset mühendisliğinin mahsulüdür.  İşgalci İsrail; bir proje, bir yapay devlettir.  Türkiye’nin sınırlarıysa cetvelle değil; kanla, canla, şanla, şerefle, varlık bilinciyle, hürriyet ve bağımsızlık iradesiyle çizilmiştir. Türkiye, binlerce yıllık tarihinden süzülmüş devlet tecrübesine ve yönetim telakkisine sahip büyük bir ülkedir. Türkiye; bölgenin en güçlü orduya, en güçlü demokrasiye, en etkili dış politika geleneklerine sahip ülkesidir. Türkiye Cumhuriyeti, hinterlandı içindeki hiçbir bölge ülkesiyle asla kıyaslanamaz.

Ne var ki aynı Türkiye’de, ABD’nin İngilizlerden devraldığı bölgesel ve küresel planların taşeronluğunu üstlenen terör devleti İsrail’e ederinden fazla değer ve misyon yükleyen yayın ve siyasi söylemler doludizgin gitmektedir. Yunan Megali İdea’sıyla, vaktiyle Osmanlı Ermenilerinin Anadolu topraklarında gördüğü müstakil devlet kurma rüyalarıyla aynı derekede olan “arz-ı mev’ud” teranesi, biteviye tekrarlanmaktadır. Bu hususta televizyonlara çıkıp fikir serdeden komplo teorisyenlerinin, sözde teo ve jeostratejistlerin yuvarladığı tefsir-i şeriflerin kirliliği, ekranlardan taşmaktadır. Bilen de bilmeyen de çıkıp kamuoyuna yön ve fikir vermeye kalkmaktadır.  Üstelik sözüm ona “arz-ı mev”ud” temsil eden ucube haritalar sorumsuzca seyircinin gözüne sokulmaktadır. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların, sorumsuz politik kişilerin zımnen İsrail propagandası zannı veren açıklamalarına ve bunların televizyonlarda bangır bangır tekrarlanmasına bir son verilmelidir. Paranoyalardan kurtulmak, ucuz Siyonist hedefleri paranoya hâline getirmemek lazımdır.

Asıl büyük düşman bellidir ve ezelîdir. Muhalefet ise; Türkiye’nin etrafı yangın yerine dönmüşken,  Yığınla bölgesel açmaz ve küresel sorun çözüm beklerken,  Anlı şanlı uluslararası kuruluşlar en etkisiz dönemindeyken,  Evrensel insani değerler can çekişirken; daha dün seçimlerini yapıp bitirmiş Türkiye’de erkenden erken seçim derdine düşmüştür.

Bu durumda, ister istemez akla Orhan Veli’nin şu ünlü şiiri gelmektedir.

“Ne atom bombası

Ne Londra Konferansı

Bir elinde cımbız,

Bir elinde ayna,

Umurunda mı dünya!”

Başını CHP’nin çektiği muhalefeti, bu şiir pek güzel özetlemektedir! Dile getirdiğimiz bütün bu hususları ayrıntılı olarak konuşmak ve partimizin politikalarını milletimize yakından anlatmak üzere, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin talimatları doğrultusunda, önümüzdeki dönem için yeni bir bölgesel toplantı trafiği tertiplenmiştir.

“BİR VE BİRLİKTE HİLALE DOĞRU TÜRKİYE TOPLANTILARI”  sloganı altında yapılacak Türkiye toplantıların ilki, 29 Ekim 2024 tarihinde Erzurum’da gerçekleştirilecektir. Toplamda 27 bölge toplantısı gerçekleştirilmiş olacaktır.

Katılımın istenilen seviyede olabilmesi ve ulaşımın kolay olması bakımından toplantılar üçer il hâlinde düzenlenecektir. Bölgesel toplantılar için üçer ilin belirlenmesinde, partimizin ambleminde yer alan üç hilalden ilham alınmıştır.  Türkiye toplantılarında dava arkadaşlarımızla ve vatandaşlarımızla, açıklamamızın başından itibaren bölgesel ve küresel konularda verdiğimiz konu başlıklarında fikir alışverişinde bulunulacaktır. Bölgelerde düzenlenecek her toplantıya mutlaka Genel Merkez yöneticileri, MYK üyeleri ve milletvekillerimiz katılacaktır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Editör: Editör Editör