Tüküreyim Sizin Sözde Ülkücülüğünüze

Tüküreyim Sizin Sözde Ülkücülüğünüze

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Erdoğan’ın tuzak ve komploları ısrarla devam ederse, tarihi nitelikli büyük saray yürüyüşünün icrası da kaçınılmaz olabilecektir” açıklaması içinde bulunduğumuz şartlar ve yaşadığımız olaylar açısından tarihi bir önem taşımaktadır.

Bu bakış, Türk milliyetçilerinin ve Türk milliyetçiliğinin “Devlet ebet müddet” bakışıdır.

Bu görüş, şartlar ve olaylar karşısında, tarihsel şuur, milli ahlak ve devlet geleneğini temsil eder.

Sayın Bahçeli’nin sözlerinde; “Mete Han’ın” benden eğerimi isteyin vereyim, atımı isteyin vereyim, çadırımı isteyin vereyim, fakat vatanımdan hiç kimse bir karış toprak istemesin vermem, veremem. Israrı vardır.

Büyük hakan Atilla’ya, sınırlarımızda sorunlar var dendiğinde, o zaman genişletin düsturu, Türk Milliyetçilerinin düsturudur. Sınırlarımızı yol geçen hanına çevirenlere tarihi ikazdır.

Türk Milliyetçiliği talepkardır.

Gecenin alaca karanlığında, düşman hattını yararak emrindeki askere moral veren, bre Doğan, bre Doğan sesleri ile çağları yırtan “Yıldırım Beyazıt” devlet adamının yerini,  emrindeki askeri kışlasına hapseden devlet adamına bırakmasını hazmetmesi mümkün değildir.

Devlet Bahçeli’nin sözlerinde talep var.

Türk milliyetçiliği öfkedir;

Kendisine yapılan hakaretlere sabreder, suskun kalır, bazen duymazdan gelir fakat evlatlarının şehadetine seyirci kalamaz, vatanını bölünmesine sessiz kalamaz, işte o zaman, sokaklardan caddelere, caddelerden meydanlara her yer Türk Milliyetçilerinindir.

Ülkücüler kendilerine emanet edilmiş tarih bilincini siyasete feda etmez, etmemiştir, etmeyecektir. Sayın Bahçeli’nin bu tarihi açıklaması, siyasi değil millidir.

Zaruretten kaynaklanmış, ahlaki bir açıklamadır.

Muhatapları belli, sorumluları ortadadır.

Fakat ses başka yerden gelmiştir.

Adına bağımsız ülkücüler platformu denilen bir yerin sözde başkanı Adnan Baran’dan.

Bu bağımsız ülkücü! Habur rezaletini görmemiş, Oslo’dan haberi yok, Diyarbakır’da okunan, İmralı canisinin mektubunu duymamış.

Bu görmemiş ve duymamış adama göre, Barzani ile çekilen fotoğraflar bir gençlik anısı olabilir.

Şivan Perver’in türkülerini dinlerken ağlayan heyete, onlar duygusal insanlar, aslında “Çırpınırdın Karadenizi” duygusuyla dinlediler diyebilir.

Buna cahillik dersiniz uyar, saflık dersiniz uyar, yuh olsun dersiniz uyar…

Fakat Demirtaş’la, Bahçeli aynı dili konuşuyor dedi mi, bu laf hiçbir şeye uymaz, o zaman çüüşş dersiniz.

Milliyetçi gibi görünen birileri PKK’nın değirmenine su taşıyor dediğinde de, PKK ile yıllardır sevişen AKP iktidarının nöbetçi Ülkücüsü! Olarak kendisi gibileri kast ediyor olması icap eder.

Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın, çözüm sürecinde PKK silahlandı itiraflarının bu zevattaki algısı ne olmuştur?

Bu arkadaş, neyi görmüş, neyi görmemiş, neyi duymuş, neyi duymamış, ne biliyor, ne bilmiyor belli değil.

Hani üç maymun var ya, görmedim, duymadım, bilmiyorum. Bu arkadaş üçünü birden cebinden çıkartır.

Birde Ülkü Ocakları eski Genel Başkanlarından, Alaattin Aldemir, gariplikler zincirinin bir halkası da o.

Devlet Bey’in açıklamalarının PKK’ya yarayacağını söylüyor.

Çözüm sürecinin ihanet olduğunu söylemekten yorulan Bahçeli, terörle mücadelede alınan önlemlerin yetersizliğini söyleyen Bahçeli, ihanete dur diyen Bahçeli.

Alaattin Aldemir; Ülkü Ocakları’nda altı ay bulunmuş her Türk genci bilir ki;  Devlet Milliyetçi temeller ve değerler üzerine kurulmuştur. Türk Devleti de Türk Milliyetçiliği üzerine inşa edilmiştir.

Geçmişte Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış birisi olarak bunu bilmemen mümkün değilken hangi hezeyanla bu düşüncedesin?

Sen Türk Milliyetçiliğini ayaklar altına alan mantıkla hangi duygular üzerine flört ediyor da, Türk Milliyetçilerine sırt dönüyorsun?

Bugün sahibi olduğun her şeyin, inkâr ettiğin geçmişine ait olduğunu unutma!

20 yıla yakın bir zamandır ilişiğini kestiğin MHP’ye karşı AKP kurtarıcısı olarak her fırsatta saldırmanın karşılığı ne olsa gerek?

Sana son diyeceğim şu:

"Adamın biri Muaviye'nin kızlarını necefte katletmişler diye anlatınca. Meseleyi bilen bir kişi; be adam ben senin nereni düzelteyim, Muaviye değil Ali. Kızları değil oğulları, necef değil Kerbela der."

Şimdi ben senin nereni düzelteyim.