bir konuyu araştırırken serbest radikallerin ne olduğunu okudum. Serbest radikaller aşırı agresif ve hücrelere zarar veren moleküllermiş. Hücrede oradan oraya zıplar, sürekli çarpmaya, kırmaya devam ederlermiş. Hem dışarıdan hem içeriden kaynaklanırlarmış. Eğer vücutta bulunan serbest radikallerin miktarı fazla yahut vücuttan atılması yavaş olursa oksidatif strese neden olurlarmış. Bu da pek çok ölümcül hastalığın sebebi imiş. Ayrıca antioksidan kapasite yetersizse bünye güçlü tutulamaz ve hücrelere büyük hasar verirlermiş.
Ülkemizin muhatap olduğu siyasi ve ekonomik tehditleri tıpkı vücudumuzdaki bu serbest radikallere benzetirsek, bünyeyi zaafiyete uğratan bu unsurlarla mücadele etmek ve bünyeyi güçlendirilmek gerekiyor.
Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de markaja almaya gayreti içinde olan Fransa’nın gayretleri, Rusya ve ABD gibi bazı müttefiklerimizin Suriye’de kendi stratejik çıkarlarını korumak adına terör yapılanmalarına bölücü oluşumlara verdiği destek, Libya’da yaşanan gelişmeler, Fransa, İtalya gibi bazı Avrupa ülkelerinin Ülkemizin yapıcı, iyi niyetli, dengeli ve işbirliğine açık tavrını suistimal etme gayretleri, dış güçlerin ülkemiz menfaatlerimize karşı tutum takınmaktan çekinmeyeceğini her vesile daha net biçimde ortaya koymuştur.
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin de “Libya’daki Sirte ve Cufra kırmızı çizgimizdir” beyanatı bölgede gerginliği tırmandırma heveslerini akılcı, sorumlu ve sağduyulu siyaseti bırakıp, provokasyonlara ve dış telkinlere açık bir politika izlediklerini ortaya koymaktadır.
Ayrıca içerde bunlardan siyasi rant sağlama hevesine kapılanlar, ihanet ve yıkım peşinde koşanlar, Fitne ve kaos peşinde olanlar, başkalarının gizli ajandalarının, PKK, YPG ve FETÖ davulunun tokmağı olmaya hevesli olanlar, tıpkı hücrelerimizi yıkamaya çalışan serbest radikaller gibi milli birliği, ülkemizin dirliğini bozmak üzere işlev görmektedirler.
Son dönemde barolara ilişkin düzenlemeler üzerinde yoğunlaşan eylemler ve söylemler, buna CHP-HDP-İP’in aleni desteği kutuplaşmayı kamçılayan, kargaşayı teşvik eden iç huzur ve barış ortamını da baltalayan bir yaklaşımdır. Esasen bu saydıklarımız şu anda bulundukları beleş mevzileri kaybetmek istememektedirler. Bu zihniyet her fırsatta gayri mili yönünü ortaya koymaktan da çekinmemektedir.
Bu zihniyet aynı zamanda, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin kararlı ve onurlu çağrısına karşı, sosyal medyanın kontrolsüz, denetimsiz, başıboş ve her türlü melanete açık halinden yaralanma hevesiyle, kirli mecraların kirli faaliyetlerinin savunucusu durumuna düşmüşlerdir.
Barolar ve malum meslek örgütleri belli ideolojilerin temsilcisi haline gelmiş hatta fraksiyonların çarpıştığı bir platforma dönüştürülmüştür. Kamu gücünü, yasalarla tanınan temsil yetkisinin haksız kullanımı ayrıcalıklarını kaybedeceklerinden, kısacası saltanatları riske girince çareyi gerilim ve kavga ikliminde bulmaları hiç de şaşırtıcı değildir. Her seçimde kazanan yeni grubun daha marjinal yöne doğru evrildiği de ortadadır.
Bu ülkede yaşayan, geçmişten haberdar olan herkes, Baroların, TMMOB ve Türk Tabipler Birliği gibi oluşumların sol zihniyetin tekelinde olduğunu ve CHP’nin sol örgütlenmelerin arka bahçesi gibi işlev gördüğünü düşünmektedir.
Tek zihniyetin hakim olduğu köhnemiş diyebileceğimiz yapılar ideolojik dayatma devrinin kapanmasından ve bu ayrıcalıklarının statükolarını kaybetmekten rahatsızdır.
İçeride ses çıkarmazken dışarıda teröristleri imhaya yönelik bu savaştır diyerek teröristleri kollayan, yaptığı skandal açıklamalarla sürekli kovid 19 ile mücadelede Türkiye'nin kaydettiği başarıları karalama kampanyası yapan TTB; su süreçte yaptığı açıklamalarla tuhaflıkta çığır açmıştır. “Türkiye’de salgın süreci yönetimi, katılımcılıktan ve veri paylaşımından uzak hiçbir veriyi ve analizi paylaşmayan, ne ölçüde kanıta dayalı yürütüldüğü belli olmayan bir biçimde ilerliyor.” “Salgını kontrol altına alınabildiğine dönük bir kanıt yok.” gibi kamuoyunu kaygıya ve paniğe sevk eden bilimsellikten uzak açıklamaları çekinmeden yapabilen bu oluşum benzer kurumlara ilişkin düzenlemelere doğal olarak karşı çıkıyor. Devletin ortaya koyduğu her faydalı icraatta olduğu gibi, bu düzenlemeyi de karalama çabasına giriyor.
Bu kuruluşların hareket tarzı ve açıklamaları adeta tek bir merkezden tek ses olarak yönetilen, Türkiye’yi kaosa sürükleme, sokakları hareketlendirme niyetinde oldukları imajını ortaya koyuyor.
Meslek Kuruluşlarının kamuoyuna açıkladıkları görüşleri herkesin paylaştığını söylemek mümkün değil. Yönetimi ele geçiren belli bir zihniyetin tüm meslek mensuplarını temsilen kanun, hukuk dışı eylemlere girişmesi hangi demokrasi de vardır. Yönetimdekiler neden her meslek mensubunu temsil etmediklerini de bilmemektedirler.
Barolarla ilgili düzenlemede, bütün avukatlara kendi diledikleri gibi, kendi iradeleri ile bir tercihi yapma ve orada etkin olma imkânı doğmuştur. Benzer düzenlemelerin diğer meslek örgütlenmeleri için de yapılması demokratik ve katılımcı bir yapıya kavuşturulmaları ihtiyacı vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin de ifadesiyle “Cumhur İttifakı ve gazi meclisin iradesi bu çarpık yapılanmaları hizaya sokmaya gerçekten muktedirdir.” Milletten daha büyük güç de yoktur.