Ülkemizdeki Sağlık Sistemi çöküşün eşiğindedir. Maalesef bu tehlikenin farkında değiliz.
Sağlıkta dönüşüm programının başlamasından sonra sağlığa ayrılan bütçe giderek artmıştır. Başarılı bir sağlık hizmeti için temel kurallar sağlığın erişilebilir, kaliteli, uygun maliyetli olmasıdır. Sistemin sürdürülebilir olması da olmazsa olmaz bir diğer konudur.
Mevcut haliyle SGK daki kara delik giderek artmakta ve bu konu sürdürülebilirlik açısından önemli bir tehlike oluşturulmaktadır. Bu kara deliğin sübvansiyonu amacıyla vatandaştan değişik kalemler altında katkı payı alınmaktadır. Acil hastalardan katkı payı alınmaması nedeniyle acillere başvurunun arttığı da kamuoyunda yoğun bir şekilde konuşulmaktadır. Bu da sistemin bir diğer çarpık yönüdür.
Sağlıkta özel sektörün plansız ve hesapsız bir şekilde desteklenmesi ve uzun vadede küçük ölçekli sağlık işletmelerinin ortadan kaldırılarak özel sektörün zincir hastanelerine bir anlamda teslim edilmesi önemli bir risk teşkil etmektedir.
Silkele topla yöntemi ile zincir hastanelerinin yabancı sermayeye geçmesi sonucunda sektörde kartelleşme kaçınılmaz sonuç olacaktır. Sistem bu şekilde devam ettiği takdirde uzun vadede özel sektörde yabancı ortaklı zincir hastaneler büyük oyuncu olarak sağlık piyasasını belirleyeceklerdir.
Bizi bekleyen asıl tehlikenin farkına bu aşamadan sonra varılacaktır. Bu aşamadan sonra özel sektör sağlık harcamalarını istediği gibi manipüle edebilecek ve kamudaki sağlık harcamalarına ödenen kara delik artık geriye dönüşümsüz bir noktaya ulaşacaktır. Bu durumda aradaki farkı hastadan aldığı ilave ücretlerle kapatamayan kamu otoritesi sağlıktan giderek çekilecektir ki bu durum sosyal devletin sonu olacaktır. Aradaki farkın özel sigorta sistemleriyle tamamlanmaya çalışılması da mümkün görünmemektedir.
Kamu üniversitelerine darbe vurulurken vakıf üniversiteleri büyük destek görmektedir. Kamu üniversitelerinin içi boşaltılmış, yetkin öğretim üyeleri bezdirilmiş ve özel hastane zincirlerinde çalışmaya zorlanmıştır. Birçok vakıf üniversitesi adeta tabela üniversitesi şeklindedir. Birçok ilde ve büyükşehirlerde mantar gibi ortaya çıkan tıp fakültelerinin tıp eğitimi için önemli bir tehlike oluşturduğu yaygın bir kanı haline gelmiştir. Ülkemizin bu kadar hekim ihtiyacı olup olmadığı tartışıla dursun, donanımsız yeterli öğretim üyesi olmayan bu şekildeki tıp fakültelerinden mezun olan hekimlerin sağlık sistemine ne oranda katkıda bulunacakları son derece büyük bir soru işaretidir. Burada öngörülen kervan yolda düzülür mantığı asla kabul edilemez bir durumdur.
Hekimlerin malpraktis davalarına maruz kalmaları nedeniyle defansif tıp tabir edilen günü kurtarıcı müdahaleler giderek yaygınlaşmaktadır. Gün gelecek riskli hastaları ameliyat edecek hekim bulunamayacaktır. Sağlık bakanlığı anketlerindeki yüksek hasta memnuniyeti oranları sadece ciddi hastalığı bulunmayanlar için geçerlidir. Ciddi bir hastalığı olanlar ise genellikle ilgili hekimlere ulaşamamakta ve adeta kaderleriyle baş başa kalmaktadırlar. Birçok uzman hekim mesleği bırakıp alternatif işler yapma noktasındadır.
Acil olarak önlem alınmazsa sistemde artık geri dönüşü olmayan bir noktaya sürüklenilmesi kaçınılmaz olacaktır. Mali açıdan zorlanan kamu üniversiteleri içinde düşürüldükleri bu durumdan kurtarılmalı ve özel sektöre kaçırılan değerler geriye kazandırılmalıdır. Burada da silkele topla yöntemi ile özel sektöre değer aktarılmasının önüne geçilmelidir
Performans sistemi hekimler arasında çalışma barışını bozmakta ve birçok gereksiz operasyonlara yol açmaktadır. Kamuda performans sistemi kaldırılmalı, bir malpraktis yasası çıkarılarak hekimlerin çalışma koşulları düzeltilmelidir. Kamuda tam gün çalışma esas olmakla birlikte öncelikle altyapının düzeltilmesi gerekmektedir. Bugün birçok büyük üniversitede önemli ameliyatlar yapılamaz hale gelmiştir. Kamu Üniversitelerinin adeta batırılma noktasına getirilmesi kamu üniversitelerinin de özelleştirilmesi şeklinde bir gizli gündem mi var sorusu da akla getirmektedir.
Kamu Hastaneler Birliğinin kurulması ve CEO’ların atanması sağlığın ticarileştirilmesinin önemli bir göstergesi olup bir tercihtir. Buna paralel olarak hekim CEO’nun bilgisayarında her gün kaç paralık iş yaptığı takip edilen ticari bir unsur haline getirilirken, yapılan tıbbi müdahalelerin kalitesine yeterince önem verilmediği yoğun bir şekilde dillendirilmektedir.
Sonuç olarak bu ülke hepimizindir. Anayasada yer alan sosyal devlet ilkesi gereğince tüm vatandaşların ihtiyaç duyduğu ölçüde kolay erişilebilir, kaliteli ve sürdürülebilir bir sağlık hizmeti alması esas hedef olmalıdır. Hükümetin sağlık sistemine hastalıklı bakışını değiştirerek, sağlık sistemimizi derinden yıpratacak ve nihai aşamada milletimizin mağduriyetine yol açacak yanlışların bir an önce önüne geçmelidir.
İlaç olayının ise bir başka yazının konusu olduğunu belirtmeliyim.