MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, TBMM’de yaptığı konuşmada, küresel sistemdeki değişimleri ve Türkiye'nin jeostratejik önemini ele aldı. Özdemir, tek merkezli küresel düzenin sona erdiğini, çok kutuplu yapının hâkim olduğunu belirterek, "Türkiye, yeni enerji nakil hatları ve ekonomik senaryolarla bay pas edilmeye çalışılmaktadır. Bu durum milli güvenliğimiz için en yüksek hassasiyeti gerektirir" dedi.

MHP'NİN KUDÜS PAKTI ÖNERİSİ

Özdemir, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Kudüs Paktı çağrısını hatırlatarak, "Türkiye, Suriye, Irak ve Mısır gibi bölge ülkeleriyle Kudüs Paktı oluşturulmalıdır. Bu pakt, Ortadoğu'nun barış ve istikrarını tesis edebilir" ifadelerini kullandı.

IRAK VE SURİYE POLİTİKALARI

Türkiye’nin 2024 öncelikleri arasında Irak ve Suriye politikalarının yer aldığını belirten Özdemir, Pençe-Kilit Harekâtı ve Irak hükümetinin PKK ile mücadelede Türkiye'ye verdiği desteği önemli bir diplomatik başarı olarak nitelendirdi.

KALKINMA YOLU VE ZENGEZUR KORİDORU

Kalkınma Yolu Projesi’nin Türkiye’yi küresel ticarette merkez bir konuma taşıyacağını belirten Özdemir, bu projenin Zengezur Koridoru ile entegrasyonunun bölgesel işbirliğine katkı sağlayacağını söyledi.

RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI VE AVRUPA GÜVENLİĞİ

Rusya-Ukrayna savaşına da değinen Özdemir, bu çatışmanın küresel güvenlik mimarisini derinden etkilediğini vurguladı. Türkiye’nin Montrö Anlaşması’ndan doğan haklarını güçlü bir şekilde uyguladığını belirterek, tahıl koridoru anlaşması ve esir takası gibi girişimlerin başarıyla hayata geçirildiğini ifade etti.

AVRUPA-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

Özdemir, Avrupa’nın güvenlik ve istikrarını sağlamak için Türkiye ile işbirliğini geliştirmesi gerektiğini belirtti. Ancak, kıtada yükselen Türkofobi ve İslamofobi akımlarının bu işbirliğini tehdit ettiğine dikkat çekti. "Avrupa’nın sorunlu tutumu değişmeli, işbirliği her iki taraf için faydalı olacaktır" dedi.

MHP'Lİ ÖZDEMİR'İN KONUŞMASININ TAMAMI ŞU ŞEKİLDE

MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, Dışişleri Bakanlığı’nın 2023 Yılı Kesin Hesap ve 2025 Yılı Bütçesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi grubu adına söz alarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuşma yaptı. 

İsmail Özdemir’in Meclis’te yaptığı açıklamalar şu şekilde; 

TEK MERKEZLİ KÜRESEL SİSTEM ANLAYIŞI YIKILDI

“İçerisinde bulunduğumuz dönem tek merkezli küresel sistem anlayışının yıkıldığı, çok kutuplu ve çok merkezli yapıların hâkim olmaya koyulduğu bir iklime girmiştir. Bu durum, güç merkezleri arasındaki rekabeti doğurduğu gibi diğer denge koşulları çerçevesinde çok yönlü işbirliği imkânlarını da beraberinde getirmektedir. Yıkılan bir düzenin yerine yenisini inşa etmenin getirdiği sorumluluğu şu ana kadar tek başına kaldıracak bir ülke yahut çevrenin olmadığı aşikârdır. Böylesi bir durumu beklemek de diplomasi, siyaset ve sosyolojinin doğasına aykırıdır. 

EKONOMİK KORİDORLAR VE STRATEJİK SAHALARIN VARLIĞININ ÖNEMİ

Dolayısıyla aranması, üzerinde durulması ve çaba sarf edilmesi gereken konu, küresel dengenin hangi koşullarda, hangi sınırlarda ve hangi ilkelerle sağlanabileceği olmalıdır. Yerelleşmenin popüler hale geldiği bir iklimde dijitalizm ve teknolojik rekabetin, eş zamanlı olarak yeni ekonomik işbirliklerinin yanında, ekonomik koridorlar ve stratejik sahaların varlığının önemini karşımıza getiriyor. 

DÜNYADA DENGELER SAVAŞI

Yakın zamana kadar ABD ve batı merkezli hegemonyaya karşı Çin’in üretim ve ekonomik metotlarla hız verdiği yeni İpekyolu projesi Asya pasifik bölgesinin önemini ortaya çıkarmışken, şimdi ise Hint pasifik bölgesi sürece dâhil edilmeye çalışılmaktadır. Durum böyle olunca aynı anda Avrupa, Asya, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Pasifik bölgesinde süregelen dengeler kökünden sarsılırken, gerginlik ve çatışmalar da aynı sebeple vasat bulmuştur. 

TÜRKİYE’Yİ BAY PASS ETMEYE YÖNELİK HAMLELER

Meseleyi bizim açımızdan önemli kılan saha ise Basra Körfezi’nden başlayıp, Arap yarım adası ile devam eden, ardından Kıbrıs adası üzerinden Avrupa’ya uzandırılmak istenilen hattır. Zira Türkiye’yi hem küresel ekonomik senaryolarla, hem de yeni enerji nakil hatlarıyla bay pass etmeye yönelik hamlelerle, bu hamlelere dayalı yeni sınırların çizilmesi girişimleri aynı çerçevede şekillenmektedir. 

TÜRKİYE’Yİ TEHDİT EDEN BÖLGESEL VE KÜRESEL SENARYOLAR

Bu husus milli güvenliğimizin öncelikli gündemi olduğu kadar, dış politika stratejimizde de en yüksek hassasiyet gösterilmesi gereken bir mesele olarak görülmelidir. Zira bu senaryoda, Türkiye’yi tehdit eden tüm bölgesel ve küresel senaryolar iç içe geçmiş, hatta bize karşı birleşmiştir. 

YÜKSEK GÜVENLİK RİSKİ BARINDIRAN GELİŞMELER

Etnik temelli bölücülüğü hedefleyen terör örgütünü kullanma, güney sınırlarımız boyunca uzanacak terör koridoru kurulması, Kerkük ve Hayfa hattının Davut koridoru adıyla birbirine eklemlenmesi, Kıbrıs meselesinde Rum kesimini güçlendirme ve meşrulaştırma, ege sahalarındaki hak ve menfaatlerimizin gasp edilmesi aynı anda karşımıza çıkan yüksek güvenlik riski barındıran gelişmelerdir. Üstelik siyasi, güvenlik, ekonomik ve diplomatik gelişmeler haricinde teolojik konuların da karşımıza çıkarıldığı açıkça görülmektedir. Asimetrik tehditler bu sebeple derinlik ve boyut kazanmış, mücavir sahalarımıza müdahalelerle hamle alanımız daraltılmak istenmektedir.

EDİLGEN KALMAK ANADOLU’YU RİSKE ATACAKTIR

Buna karşı edilgen durumda bulunmak son yurdumuz Anadolu’yu riske atacaktır. Dikkat buyrulursa arz ettiğimiz bu gelişmelerin tamamı Hint-Pasifik sahasının Ortadoğu ve Avrupa ile birleştirilmesi ve böylelikle ilan edilen tek dünya stratejisi ile karşımıza çıkarılmıştır. 

TÜRKİYE NASIL HAREKET ETMELİ?

Kızıldeniz geçişli deniz taşımacılığının, Yemen ile İsrail ve yanında saf tutan ülkeler arasında süregelen çatışmalar sebebiyle aksaması, bahse konu olan Hindistan-İsrail-Kıbrıs-Avrupa geçiş güzergâhı projesine yatırımı teşvik ettirmeye yönelik girişimler barındırmaktadır.

İsrail’in Gazze’ye yönelik sistematik soykırımı; Lübnan’a saldırganlığını taşıması, Mısır’ın Sina yarım adasını hedef alması, Ürdün, Suriye, Irak ve Suudi Arabistan topraklarına göz dikmesi de aynı senaryonun gereğidir.

ABD’nin bu süreçte İsrail’e sağladığı koşulsuz destekle beraber, GKRK’ye yeni askeri üsler kurma girişimi ve bu bölgede kapasitesi yüksek bir liman inşa çabası aynı gayretin ürünüdür. 

Bu şartlar altında ülkemizin geniş bir diplomatik alanı dikkatine alarak hareket etmesi elzemdir. 

TÜRKİYE, ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA MERKEZLİ SAĞLAM BİR PAKT KURMALI

Yaşanan gelişmelerin çok geniş bir sahayı tehdit ettiği gerçeği göz önüne alındığında, Türkiye’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika merkezli sağlam bir pakt kurması zorunluluğu karşımızda durmaktadır. 

TEMENNİMİZ KUDÜS PAKT’I ÖNERİMİZİN HAYATA GEÇMESİDİR

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, yaşanan gelişmelerin Filistin ve Kudüs merkezli şekillendiği gerçeğinden hareketle Kudüs Paktı kurulması önerimizi Sayın Genel Başkanımızın “Türkiye, Suriye, Irak, Mısır başta olmak üzere bölge ülkelerinin girişimiyle bir “Kudüs Paktı” oluşturulmalıdır.” ifadeleriyle Türk ve dünya kamuoyu ile paylaşmıştık.

Temennimiz Ortadoğu bölgesinin barış, huzur ve istikrarını tesis etme amacıyla Kudüs Paktı’nın hayata geçebilmesidir. 

IRAK VE SURİYE POLİTİKALARI 

2024 yılında ilgi odağımız ve önceliğimiz olan konuların başında kuşkusuz ki Irak ve Suriye politikaları gelmiştir. 

2011 yılında başlayan iç savaş sonrası halen huzura erememiş Suriye ile ABD işgalinden bu yana istikrar arayışı devam eden Irak’la münasebetlerimiz aradan geçen her gün daha önemli bir hal almaktadır. 

Türkiye’ye yönelen PKK/PYD, IŞİD ve diğer terör örgütleri de, bu iki ülke kaynaklı olarak milli yapımızı tehdit etmeyi sürdürmektedir. 

Suriye’de icra ettiğimiz askeri harekâtlarımızın ardından Irak’ta da devam eden Pençe-Kilit harekâtı ile terörle mücadelede çok mühim kazanımlar elde ettik. 

Dahası Irak hükümetinin, PKK terör örgütü ile mücadelemize 2024 yılı ile başlayan açıktan ve resmi olarak verdiği destek, kayda değer bir diplomatik başarıdır. 

Irak hükümetinin PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmesinin ardından, ülkemizle müşterek olarak giriştiği mücadele son derece müspet bir gelişmedir.

KALKINMA YOLU PROJESİNİN ÖNEMİ

Ayrıca Basra Körfezi’nden başlayarak ülkemize uzanan, bizim üzerimizden de Avrupa’ya ulaşacak kalkınma yolu projesi, ülkemizin küresel ticarette merkez ve güçlü bir konuma erişmesine olanak sağlayacaktır. 

Rekabet koşullarının kızıştığı bir dönemde Kalkınma Yolu Projesi ile Türkiye, jeostratejik konumu sayesinde istikrar vaat eden yaklaşımını daha yüksek bir seviyeye çıkaracaktır. 

ZENGEZUR KORİDORU’NUN ÖNEMİ

İlaveten bu projenin Zengezur Koridoru ile bütünleşmiş olarak çalışması; Asya Pasifik hattının Avrupa’ya uzanan en makul, güçlü alt yapıya sahip, istikrarlı ve kıymetli bir seçenek olarak değerlendirilecektir. 

Kuzey-Güney aksının yanı sıra Doğu-Batı aksında da ülkemizi aynı anda kilit konuma eriştirecek proje sayesinde, Hint Okyanusu, Basra Körfezi, Kızıldeniz, Hazar, Akdeniz ve Karadeniz bölgeleri de birbirine sürekli erişim imkânına kavuşacaktır. 

Bu durumun yaratacağı sinerji sadece küresel ticaret için değil, bölgesel barış ve istikrar açısından da Türkiye’nin potansiyeline güç katacaktır.

UKRAYNA-RUSYA SAVAŞI YENİ BİR BOYUT KAZANDI

Kuzey bölgemizde cereyan eden Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş, 2024 yılında, Ukrayna’nın Rusya toprağı olan Kursk bölgesini işgal etmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. 

İki ülke arasında süregelen çatışma, NATO üyesi ülkelerin, özellikle de ABD ve AB ülkelerinin Ukrayna’ya sağladığı uzun menzilli balistik füze ve F-16 savaş uçağı desteği ile daha yüksek bir riske erişmiştir.

Buna mukabil olarak Rusya’nın da İran’dan aldığı SİHA’lar ile Kuzey Kore’den sağladığı mühimmat ve fiziki asker desteği, Çin’den de temin ettiği stratejik çipler olmak üzere bazı askeri teknoloji altyapısına eriştiğine dair kuvvetli iddialar, krizin yayılma ve vahim boyutlara ulaşma olasılığını artırmıştır.

NÜKLEER SİLAH RİSKİ

Bir dönem ateşkes ve barış koşullarının ülkemizin de himaye ve arabuluculuğu ile gündeme gelen savaşta, 2024 yılı içerisinde taktik nükleer silahların dahi kullanılması konuşula gelmiştir.

Rusya, nükleer silah kullanımına dair doktrininde güncellemeye gitmiş ve endişeler artmıştır.

Ne var ki ABD’deki seçimlerin ardından Ukrayna’nın eskisi kadar askeri ve ekonomik yardım alamayacağı ihtimali, savaşı yavaşlatabilecek ve durdurabilecek senaryoların gündeme gelmesine sebep olmuştur.

Bu sürecin nasıl nihayete ereceği belirsiz olmakla birlikte, Rusya’nın Ukrayna’da işgal ettiği topraklarda kalması ve Ukrayna’nın uzun süre NATO üyeliği dışında tutulması konuları sıklıkla telaffuz edilir olmuştur.

UKRAYNA RUSYA SAVAŞINDA TÜRKİYE’NİN İZLEDİĞİ YOL

Savaşın başından beri son derece makul ve müspet bir yol izleyerek, Montrö’den doğan haklarını güçlü bir irade ile uygulayan ülkemiz, iki ülke arasında sulha erilmesi için sürekli bir yol takip etmiştir. 

Bu kapsamda dönemsel bazda da olsa başarılı neticeler de alınmış, tahıl koridoru anlaşması ve esir takası gibi tarafların bir araya getirildiği senaryoları hayata geçirebilmiştir.

Her ne kadar Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan savaşın nihayete ermesiyle alakalı bir gündem ABD’de göreve gelen yeni yönetimin yaklaşımı sebebiyle tartışılır olsa da, Avrupa’nın kendi güvenliği için daha yüksek sorumluluk üstlenmesi, kıtada sarsılan ve hatta çöken güvenlik mimarisinin tesisine yönelik çabaların önümüzdeki yakın dönemin ana konuları arasında yer alacağı aşikârdır.

Gerek NATO dâhilinde gerekse NATO haricinde kendi koşulları ile Avrupa’nın girişeceği özel ve müşterek savunma politikaları, ülkemizi ve ülkemizle olan münasebetleri de doğrudan ilgilendiren sonuçlar doğuracaktır. 

Avrupa’nın kendi güvenlik ve istikrarının Türkiye ile müspet ve makul bir ilişki zemininden geçtiği her yönüyle ortadayken, kıtada hortlayan aşırılık yanlısı siyasi akımlar, Türkofobi ve İslamofobi ise ilişkilerimizi tehdit edebilecek ve Avrupa’nın kendisini yeni çıkmazlara sürükleyecek sorunlara gebe hale getirebilecektir.

AVRUPA’DA HUZUR TÜRKİYE İLE İŞBİRLİĞİNDEN GEÇİYOR

Ülkemize karşı şimdiye değin ikircikli, yanlış ve yanlı tutum takınarak, sorunlu bir yaklaşımla hareket eden Avrupa’nın huzur, güvenlik ve istikrarının Türkiye ile işbirliğini geliştirmekten geçtiğini anlaması, her taraf için en sağlıklı yaklaşım olacaktır.

Özellikle ticaret savaşlarının ve yaptırımlara dayalı ekonomik hususların derinlik kazanması ihtimali, Avrupa’yı Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeye zorlayacaktır. 

İşte bu koşullarda bizim kimseye tepeden bakmadığımızın, ancak bize karşı da tepeden bakılmasına müsaade etmeyeceğimizin muhataplarımızca anlaşılması lazımdır. 

Özellikle Doğu Akdeniz ve Ege’deki hak ve menfaatlerimize AB’nin, tarafgirlikle değil, hakikatler ve hukuk temelinde yaklaşım göstermesi gerekir. 

TÜRK DEVLETLERİ İLE KAPSAMLI İLİŞKİLERİN ÖNEMİ

2024 yılını dış politika anlamında önemli kılan bir başka öncelikli başlığımız kuşku yoktur ki Türk Devletleri ile süregelen kapsamlı ilişkilerimiz olmuştur.

Karabağ savaşı sonrasında Şuşa beyannamesini imzalamamız ve Zengezur Koridoru’nun planlanmasının ardından daha kurumsal ve stratejik bir boyut kazanan Türk Devletleri Teşkilatı, Avrasya jeopolitiğinde barış ve istikrarın hâkim kılınması ve Türk Dünyası’nın tamamının elinin güçlenmesi için eşsiz fırsatları beraberinde getirmiştir.

2040 vizyonu çerçevesinde Türk Devletleri Teşkilatı’nın her alanda karşılıklı işbirliği ve ortaklığı geliştirmeye koyulması 21. Yüzyıl siyasetinde yükselen ve yönlendirici bir değer olarak görülmektedir.

Ulaşım ve erişim imkanlarının sürekli hale getirilmesi sayesinde Türk Dünyası’nın birbirine entegrasyon süreci daha da artarak güç çarpanı halinde müşterek bir boyuta ulaşmıştır.

Neredeyse tüm gerginlik ve çatışma sahalarına Türk Dünyası’nın komşu olduğu gerçeğinden hareket edersek, bu güç çarpanı dünyanın aradığı huzuru Türk Kuşağı ile gündeme getirebilecektir. 

Ekonomiden tarıma, afet yönetiminden sağlığa, enerjiden teknolojiye varıncaya kadar hemen hemen her sahayı kapsayan iş birliğinin, dilde fikirde ve işte birlik şiarıyla sağlam temeller üzerinde ilerlemesi Türk ve Türkiye yüzyılı hedefimizin en değerli ve önemli dayanağıdır.

Temenni ve beklentimiz Türk Devletleri arasındaki işbirliği ve beraberliğin artarak devam etmesi, böylelikle sadece bir cazibe merkezi olarak değil, aynı anlamda çok kutuplu hale gelen yenidünya düzeninde, başı çeken merkezi bir kutup olmasıdır.

KKTC’NİN TDT’YE DAİMİ ÜYESİ ÖNCELİKLİ BEKLENTİMİZDİR

Bu yolda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de teşkilata daimi üye olarak kabul edilmesi, öncelikli beklentilerimiz arasındadır. 

Kıbrıs adasında egemen eşitliğe dayalı yaklaşımla yoluna devam etmek isteyen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, Kıbrıs Türk Devleti adıyla uluslararası alanda yer bulmasının kapı ve anahtarı Türk Dünyasının sahipleniciliğinden geçmektedir.

Kıbrıs Türklüğünün, Türk Dünyası’nın ayrılmaz bir parçası olduğu dosta da düşmana da gösterilmelidir. 

Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizin Kıbrıs Türklüğü’nün egemenlik beklentileri ile iç içe geçtiği gerçeğini her çevre anlamalı ve ona göre tavır almalıdır. 

Hukuksuz yaklaşımlarla GKRK’yı her defasında adeta ödüllendirerek tutum takınan AB’den sonra ABD’nin bu kez adanın güvenliğini etkileyecek politikalar benimsemesi karşısında ülkemizin de atacağı mukabil adımlar elbette olacaktır.

Kıbrıs adasına Türkiye’nin birkaç dakikalık uçuş mesafesinde olduğu hakikati akıllardan çıkarılmamalı ki, mesnetsiz tez ve projelerle yeni statüko yaratma arayışında olanlar altından kalkamayacakları yanlışlıklara düşmesinler. 

İSRAiL, BM KARARLARINA UYMUYOR, FÜTURSUZCA HAREKET EDİYOR

Dünya’da yaşanan hadiseler; bilhassa Kovid-19 salgını ile başlayıp, ticaret savaşları ile devam eden ve nihai olarak Ukrayna-Rusya savaşının ardından İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırımı ile iyice ayyuka çıkan hal, ortada herhangi bir düzenin bulunmadığını göstermiştir. 

İsrail hükümeti BM nezdinde alınan hiçbir karara uymamakta, hukuk tanımazlıkta fütursuzca hareket etmektir. 

İnsanlık Filistin’de ne yazık ki başarılı bir sınav verememiştir. 

Bunun yanı sıra konvansiyonel savaşlar yayılmış, 2024 yılı boyunca sadece cephe savaşlarının değil, uzun menzilli balistik füze taarruzlarının dahi görüldüğü bir döneme tanıklık edilmiştir.

Gerginlik sahaları yalnızca Ortadoğu ve Doğu Avrupa ile sınırlı kalmamış, uzak doğu Asya’da Çin ve Tayvan arasındaki husumetle, Kuzey Kore ile yakın coğrafyasında bulunan diğer ülkelerin yaşadığı sorunlar daha ciddi bir hal almıştır.

Afrika kıtasında yaşanan kimi rejim değişiklikleri sömürgecilik düzenine karşı başkaldırıya dair uyanışa dönüşmüş ve yeni gündemler vasat bulmuştur.

Küresel rekabet ve çatışma sahaları genişlerken, asimetrik savaş tehditleri hala devam etmektedir. 

Bu sorunların çok ciddi merhalelere dönüşeceği endişesi ise her çevrenin malumu ve beklentisi haline gelmiştir. 

İlave olarak yapay zekâ ile dijitalleşmenin beraberinde getirdiği, daha önce tecrübe edilmemiş durumlar da insanlık için fırsatlar sunduğu kadar çok ciddi ve öngörülemez riskleri karşımıza getirmektedir. 

Bunca meseleye karşın çözüm getirmeyen uğraşlar ve yeni koşullar ile işlevini kaybeden BM gerçeği karşısında artık taze bir başlangıçla çağın ihtiyacını karşılayabilecek adil bir küresel sistem inşa etme zorunluluğu insanlığın önündeki en öncelikli gündemdir.

Türkiye’nin bu yolda ortaya koyduğu irade ise son derece kıymetli, önemli ve değerlidir. 

MHP'NİN YENİ BİR KÜRESEL SİSTEM İNŞASINA DESTEĞİ TAM

Bilhassa Sayın Cumhurbaşkanımızın son BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma, milletçe müşterek hissiyatımızı yansıtmıştır.

Yeni bir küresel sistem inşasıyla ilgili hükümetimizin tespit, öneri ve politikalarına bu sebeple MHP olarak desteğimiz tamdır.

Tarih sadece cesurlar tarafından yapılır ve yazılır.

Türkiye 21. Yüzyılın önde gelen güç merkezlerinden birisi olarak kıta ve dinlerin temsil edildiği bir başka nizamı kurma yolunda kararlılıkla çalışmalarına devam etmelidir.

İtibarımızı önemli kılan bir başka husus ise gerginlik ve çatışmaların çözüme ulaştırılması konusunda sergileyeceğimiz hakemliğin daha fazla prestij kazanması olmalıdır.

Zira böylesi bir hakemliğe de içerisinde bulunduğumuz çağda yer alan tüm devletlerin ihtiyacı vardır.

BARIŞ TESİSİ MERKEZİ KURULMALI

Dolayısıyla yapısal olarak istihbarat, savunma ve akademik kuruluşlarımızca da desteklenen bir anlayışla, Dışişleri Bakanlığımız bünyesinde faaliyet gösterecek Barış Tesisi Merkezi adıyla yeni bir birimin kurulması faydalı olabilecektir.

Böylelikle Ukrayna Rusya savaşı, Filistin Meselesi, Etiyopya ve Somali gerginliği, Azerbaycan ve Ermenistan barışı, Balkanlarda süregelen gelişmeler gibi alanlarda edindiğimiz barışa dair uzlaştırıcı tecrübe ve rolümüzü 21. Yüzyılda her kesimin kabul ettiği kurumsal bir çerçeveye oturtabilelim.

Bu vesileyle sözlerime son verirken Dışişleri Bakanlığımızın bütçesine olumlu yönde oy vereceğimizi belirtiyor, bakanlık personelimize Sayın Bakanımız Hakan Fidan’ın şahsında Cenabı Allah’tan üstün muvaffakiyetler diliyoruz.

Editör: Haber Merkezi