MHP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya, Yükseköğretim Kurulu; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı, Yükseköğretim Kalite Kurulu ve üniversitelerin bütçeleri üzerinde konuştu.

MHP'li Karakaya'nın açıklaması şu şekilde;

Yükseköğretim Kurulu, hepinizin malumu, bir anayasal kurumumuz. 1960 ve 1980 arasında Türkiye'de yaşanan ekonomik, sosyal ve daha birçok alandaki sorunlar Türk yükseköğretiminde ciddi problemleri de beraberinde getirecek şekilde gerçekleşti ve bir reform gerekiyordu. Yükseköğretim Kurulu da böyle bir reform ihtiyacının arkasından 1982 Anayasamız'da yer alan anayasal bir kurum olarak o günden bugüne faaliyetlerini yürütüyor. Bu süreç içerisinde önemli sınamalardan geçti, ciddi kurumsal mücadeleler verdi ama gelindiği nokta itibarıyla bakıldığında, o gün karşı çıkanlar da bugün Yükseköğretim Kurulunun gerekliliğine inanmakta ve yapıcı eleştirilerle söz almaktalar.

Tabii, Yükseköğretim Kurulunun sorumluluk alanında, daha doğrusu yükseköğretimin temel kurumları olarak üniversiteler, enstitüler ve yüksekokullar karşımıza çıkıyor ki bu yapının ana taşıyıcı kolonu da üniversiteler. Üniversiteler dediğimizde üniversitelerin 3 temel işlevinden bahsediyoruz: Öğretim, araştırma ve topluma hizmet. Öğretim konusu bu kürsüden konuşulduğu gibi bireylerin, öğrencilerin hayata hazırlanması, geleceğe hazırlanması için problem çözücü, eleştirel yaklaşımlarla kendilerini yetiştirmesine yönelik bilgi aktarımının yapıldığı önemli bir işlev. Üniversitelerin ikinci işlevi ise bilimsel çalışmalar yapmak, bilgi üretmek ve bu bilgileri de toplumun sosyal, ekonomik, kültürel sorunlarının çözümü açısından uygulamaya taşımak. Topluma hizmet olayı ise özellikle son yıllarda üniversitelerden beklenen en önemli işlevlerin başında geliyor çünkü üniversiteler sonuç itibarıyla, içinde bulundukları toplumun sorunlarına çözüm ve çare bulmak, bunlarla ilgili bilgiler üreterek pratiğe aktarmak durumundadırlar. Bu yönüyle baktığımızda, üniversiteler sadece bireysel bazlı değil toplumsal hizmet bazlı bir anlayışı beraberinde getiriyor ki o eski, sadece öğretim ve araştırma bazlı üniversite yapısı çoktan gerilerde kaldı.

Şimdi, özellikle üniversitelerde üretilen bilgilerin ticarileştirilmesiyle topluma, ekonomiye katkıları yönünden baktığımızda, maalesef biz de bu yönüyle geri kaldığımızı, diğer gelişmiş ülkelerle mukayese ettiğimizde burada ciddi eksikliklerimizin olduğunu da ifade etmek durumundayız; bu dönüşümde yeterli performansı gösteremedik. Bilginin ticarileştirilmesi, üniversiteler için yapılması gereken önemli politika alanlarından bir tanesi. Bunu sadece YÖK'e, üniversitelere yüklemek de doğru değil, sadece kamuya yüklemek de doğru değil; bunun topyekûn yapılması gereken, başarılması gereken bir durum olduğunu ifade etmeliyim. Elbette bu konuda gayretler var, elbette çabalar var; bu gayret ve çabaların sonuçlarını da görüyoruz ancak mukayeseli olarak baktığımızda bu alanda yapılması gereken daha çok şeylerin olduğunu ifade etmeliyim.

Bugün, ABD’deki ve Almanya’daki üniversite-sanayi iş birliğine baktığımızda; köklü ve sistematik bir yapının olduğunu ve buralardan topluma, ekonomiye ciddi katkılar verildiğini görüyoruz. Üniversiteler elbette önemlidir, kaynak gerektirir ama topluma yük olmak yerine aslında toplumu sırtına alıp ileriye götürmesi gereken önemli kurumlarımızdır. Yine, gelişmiş ülkelere baktığımızda, üniversiteler doğrudan doğruya muhataplarıyla, sanayiyle iş birliği yaparak, projeler geliştirerek bunları hayata geçirmekte ve buralardan ciddi ekonomik nemalar elde etmektedir. Bu anlamda baktığımızda, Türkiye'de üniversitelerimizin sanayiyle iş birliğini, toplumla iş birliğini daha ileri seviyelere götürmemiz gerekiyor.

Avrupa Birliği ülkeleri, hepinizin malumu, akıllı uzmanlaşma stratejileri uygulamaya başladılar ve bunlardan da çok ciddi sonuçlar aldılar. Bizim Yükseköğretim Kurulumuz da 2016 yılında Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşma Programı başlattı, tematik üniversiteler belirledi ve bu tematik üniversiteleri önemli ölçüde de genişletti ancak burada belki zaman alacak beklediğimiz sonuçları da tam anlamıyla alabildiğimizi ifade edemeyeceğim; onun için, önemli bir adımdır. Özellikle bölgesel kalkınma, yerel kalkınma açısından baktığımızda bu yaklaşımın çok iyi sonuçlar vereceğini de ifade etmekten geri durmamamız gerekir ve bunu destekleyerek daha ileriye götürmemiz gerekir. Yani biz bilgiyi ticarileştiremediğimiz sürece, üniversiteler içinde bulunduğu topluma onların refahını artırma, yaşam kalitelerini yükseltme noktasında hizmet etmedikleri sürece üniversiteler bir kenarda sadece öğretim üyelerinin ünvan alması için araştırma yapan kurumlar şeklinde anılacaktır. Elbette Türkiye'de bunun istisnaları çoktur ama genel olarak bu katkıyı sağlamak için yapılması gerekenleri bir an önce yapmamızın elzem olduğunu ifade etmek istiyorum.

Tabii, burada önemli bir husus da aslında bu eksiklikleri belirtirken madalyonun öbür yüzüne baktığımızda da bu işleri çekip götürecek, lokomatif etki yapacak öğretim elemanlarıdır. Son yıllarda, maalesef, öğretim elemanlarımız iş ortamlarında çok fazla mutlu değiller. Bunun en önemli sebeplerinden birisi, öğretim üyelerinin maaşları göreceli olarak birçok mesleğe göre gerileride kaldı. Daha ben buraya çıkmadan birkaç dakika öncesinde birçok mesaj aldım "Hocam bu konuyu gündeme getirir misiniz?" diye. Onun için öğretim üyelerinin maaşlarıyla ilgili bir düzenlemenin yapılması gerektiğini ifade etmeliyim. 

Yine son yıllarda öğretim üyelerimizin, öğretim elemanlarımızın en çok şikâyetçi olduğu konu ve alanlardan bir tanesi de kadro konusu. Bunu, siz değerli milletvekilleri de bu konularda size yapılan müracaatlardan mutlaka biliyorsunuz.

Özellikle ünvan alan milletvekillerimizin bu kadro işlerinin de bir şekilde çözüme kavuşturulmasının gerekli, elzem bir şey olduğunu ifade ederek yüce heyetinizi saygıyla tekrar selamlıyorum.