MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz, MHP Grubu adına İklim Kanunu hakkında konuşma yaptı…
Durmaz konuşmasında iklim değişikliğinin nasıl felaketlere yol açabileceği konularına değindi.
Dünyamızın nasıl bir tehdit altında olduğunu belirten MHP'li Sadir, “Durmaz, Sanayi Devrimi’yle birlikte üretim ve tüketim çılgınlığı görülmemiş bir noktaya ulaşırken, yine üretmek ve tüketmek adına, tabiat adeta sömürülmüş ve çevre fütursuzca kirletilmiştir. Bugün karşı karşıya olduğumuz sorun, ortak evimiz dünyamızın geleceğini tehdit etmektedir. Bu krizle çok boyutlu ve kararlı bir mücadele şarttır, çünkü; iklim değişikliği, yalnızca çevresel bir mesele değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve politik boyutları olan küresel bir krizdir. Birleşmiş Milletler (BM) ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar, iklim değişikliğinin etkilerini bilimsel verilerle ortaya koyarak, insanlığın bu soruna karşı harekete geçmesi gerektiğini defalarca vurgulamışlardır.” ifadelerini kullandı.
“Bu konuda bazı kritik verileri sizlerle paylaşmak isterim. BM Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) raporlarına göre; küresel sıcaklıklar sanayi öncesi döneme kıyasla yaklaşık 1,1°C artmıştır. Eğer küresel sıcaklık artışı 1,5°C’yi aşarsa, aşırı hava olaylarının sıklığı ve şiddeti katlanarak artacaktır. Yani gezegenimiz yaşanması çok zor bir yer haline gelecektir. ” açıklamasında bulundu.
MHP’li Sadir Durmaz’ın konuşmasının tamamı:
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri, Temel amacı 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi ve Yeşil Kalkınma olan, “İklim Kanunu Teklifinin” tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi grubu adına söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizi izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri, Bugün burada dünyamızı etkileyen iklim krizine karşı Ülkemiz için, büyük bir adım olarak değerlendirdiğimiz “İklim Kanununu” görüşeceğiz. Bu konuda kaybedecek vaktimiz, bekleyecek zamanımız maalesef yoktur. Çünkü, zaman su gibi hızla akıp giderken hayatın her alanında yeni bir değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Gerçekleşen hadiseler insanoğlunun yaşamında bazen küçük bazen de büyük etkiler bırakmaktadır. Bizler, kadim kültür ve medeniyet birikimine sahip bir milletiz. Bizim inancımızda Cenab-ı Hâk, dünyayı, eşref-i mahlûkat saydığı insanoğlu için yaratmış ve âdemoğlunun ondan faydalanma sürecini de belirli çizgilerle sınırlamıştır.
Bu ilahi sınırları özetle ifade edecek olursak;
Cenabı Allah’ın nimet olarak sunduğu tabiattan yararlanırken ona zarar vermemek.
Çevrenin sadece insanlar için değil aynı zamanda tüm canlılar için de bir imkân olarak yaratıldığını bilmek.
Tüketim esnasında israf etmemek ve kirletmemek…
Kısacası, o ilahi dengeyi koruyarak sürdürülebilir çevreyi sağlamak, Allah’ın insanlığa lütfettiği çevrenin kullanımındaki kırmızı çizgilerdir.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, YALNIZCA ÇEVRESEL BİR MESELE DEĞİL, AYNI ZAMANDA EKONOMİK, SOSYAL VE POLİTİK BOYUTLARI OLAN KÜRESEL BİR KRİZDİR
Ne yazık ki insanlık bugün bu kırmızı çizgileri ihlal etmenin ötesinde, o sınırları fazlasıyla aşmış ve dünyamızı büyük bir tehditle yani iklim kriziyle karşı karşıya bırakmıştır. Bilhassa Sanayi Devrimi’yle birlikte üretim ve tüketim çılgınlığı görülmemiş bir noktaya ulaşırken, yine üretmek ve tüketmek adına, tabiat adeta sömürülmüş ve çevre fütursuzca kirletilmiştir. Bugün karşı karşıya olduğumuz sorun, ortak evimiz dünyamızın geleceğini tehdit etmektedir. Bu krizle çok boyutlu ve kararlı bir mücadele şarttır, çünkü; iklim değişikliği, yalnızca çevresel bir mesele değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve politik boyutları olan küresel bir krizdir. Birleşmiş Milletler (BM) ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar, iklim değişikliğinin etkilerini bilimsel verilerle ortaya koyarak, insanlığın bu soruna karşı harekete geçmesi gerektiğini defalarca vurgulamışlardır.
Bu konuda bazı kritik verileri sizlerle paylaşmak isterim. BM Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) raporlarına göre; küresel sıcaklıklar sanayi öncesi döneme kıyasla yaklaşık 1,1°C artmıştır. Eğer küresel sıcaklık artışı 1,5°C’yi aşarsa, aşırı hava olaylarının sıklığı ve şiddeti katlanarak artacaktır. Yani gezegenimiz yaşanması çok zor bir yer haline gelecektir.
iklim krizini tetikleyen faaliyetlerine devam ederlerse geleceğimiz adına büyük bir felaket kaçınılmaz olacak
Değerli Milletvekilleri, İklim değişikliği hayatımız ve çevremizi derinden etkilemektedir. 2023 yılında Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından yayınlanan rapora göre son on yıl, tarihin en sıcak dönemi olarak kaydedilmiştir. Aşırı sıcak hava dalgaları, kuraklıklar, seller ve orman yangınları, dünyanın dört bir yanında milyonlarca insanı etkilemektedir. Yine Dünya Bankası’na göre, 2050 yılına kadar 140 milyondan fazla insan, deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle göç etmek zorunda kalabilecektir. Küresel ısınma, buzulların erimesini ve okyanus seviyelerinin yükselmesini tetikleyerek kıyı şeridinde yer alan yerleşim yerlerinin su altında kalma riskini doğurmaktadır. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), artan sıcaklıklar ve değişen yağış düzenleri nedeniyle tarımsal üretimde ciddi düşüşler yaşandığını rapor etmektedir. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından yapılan araştırmalara göre, son 50 yılda dünya genelinde vahşi yaşamın %68’i yok olmuştur. İklim değişikliği, doğal yaşam alanlarını tahrip ederek birçok türün yok olmasına neden olmaktadır. Bu durumda konuşmamızın başında bahsettiğimiz ilahi denge bozulmakta, insanlık büyük tehditler ve tehlikelerle karşı karşıya kalmaktadır. Dünyada var olan sistemi bir zincirin halkası gibi düşündüğümüzde, zarar gören bir halka diğerini işlevsizliğe sürüklemekte ve nihayetinde zincir, işlevini büyük oranda ya da tamamen kaybetmektedir. Yapılan tüm çağrılara rağmen insanlar tutumlarını değiştirmez ve iklim krizini tetikleyen faaliyetlerine devam ederlerse geleceğimiz adına büyük bir felaket kaçınılmaz olacaktır.
Bu anlamda muhtemel felaket senaryolarına dair birkaç başlığı dikkatinize sunarak, konunun önemini de vurgulamış olmak isterim.
Birleşmiş Milletler (BM), Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), Dünya Bankası ve NASA gibi kuruluşların bilimsel verilerine dayanarak bu olası senaryolar;
1. Küresel Sıcaklık Artışı ve Yaşam Koşullarının Kötüleşmesi
2. Aşırı Hava Olaylarının Şiddetlenmesi
3. Deniz Seviyesinin Yükselmesi ve Kıyı Şehirlerinin Tehdit Altına Girmesi
4. Tarım Üretiminde Düşüş ve Gıda Krizleri
5. Ekosistemlerin Çöküşü ve Kitlesel Yok Oluş
6. Küresel Sağlık Tehditleri ve Salgınların Artışı olarak tespit edilmiştir.
Kısacası acil tedbirler almazsak 2100 yılına kadar dünya ekosisteminin büyük bir çöküş yaşaması muhtemeldir.
Tüm bu felaket senaryolarına rağmen;
İklim Kanunu gibi güçlü adımlarla küresel sıcaklığı 1,5 derece ile sınırlayabilirsek, sürdürülebilir hayat alanlarını koruyabilir ve yenilerini inşa edebiliriz.
ÜLKEMİZDE SON YILLARDA YAŞANAN SELLER, HORTUMLAR VE ORMAN YANGINLARI, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN YANSIMALARIDIR
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri, İklim değişikliği, iklim Krizi, küresel çapta olduğu gibi aynı zamanda cennet vatanımız Türkiye’miz için de çok büyük bir sorun teşkil etmektedir. Akdeniz Havzası’nda yer alan ülkemiz, 4 mevsimin yaşandığı, verimli toprakları bulunan ve nispeten su stresine sahip olsa da su sıkıntısı yaşamayan bir ülke iken, son yıllarda ne yazık ki iklim krizinin sebep olduğu ağır sorunlarla karşı karşıyadır. Ülkemizin iklim değişikliğine karşı kırılganlığı, coğrafi konumu nedeniyle oldukça yüksektir. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve Dünya Bankası verilerine göre, Türkiye’de sıcaklık artışı, küresel ortalamanın üzerinde seyretmektedir. DSİ verilerine göre, Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı 2000’li yıllarda 1650 metreküp iken, 2030’a kadar bu miktarın 1000 metreküpün altına düşeceği tahmin edilmektedir ve bu da Türkiye’nin su fakiri bir ülke olması anlamına gelecektir. Türkiye tarımı, sıcaklık artışları ve yağış rejimlerindeki değişiklikler nedeniyle ciddi şekilde etkilenmekte olup, Buğday, mısır, zeytin ve üzüm gibi temel tarımsal ürünlerde verim düşüşleri gözlemlenmekte, bu durum, hem gıda güvenliğini hem de ekonomik istikrarı tehdit etmektedir. Ülkemizde son yıllarda yaşanan seller, hortumlar ve orman yangınları, iklim değişikliğinin yansımalarıdır. 2021’de yaşanan büyük orman yangınları ve 2023’te Karadeniz bölgesinde meydana gelen seller, ülkemizin iklim değişikliğine karşı daha dirençli hale getirilmesi gerektiğini göstermiştir. Ülkemizin kıyı bölgelerinin gelecekte risk altına girebileceğini öngörmek de bir kehanet olmayacaktır. İstanbul, İzmir ve Antalya gibi büyük şehirlerde deniz seviyesinin yükselmesi kıyı ekosistemlerini ve turizmi olumsuz etkileyebilecektir.
İKLİM KANUNU, İKLİM KRİZİ İLE MÜCADELEMİZİN ADETA PUSULASI OLACAKTIR
Kısacası ortak evimiz dünyamız gibi cennet vatanımız Türkiye’de iklim değişikliğinin ağır etkileriyle karşı karşıyadır ve artık harekete geçmenin zamanı gelmiştir. Bu sorunun etkilerini azaltmak ve sürdürülebilir bir gelecek sağlamak amacıyla birçok ülkenin, iklim politikalarını güncelleyen ve güçlendiren yasalar çıkardığını biliyoruz. Aynı doğrultuda, ilgili kurumlarımızın uzun araştırma ve çalışmaları sonucu, büyük emek harcanarak hazırlanan İklim Kanunu, çevresel, ekonomik ve toplumsal açıdan birçok olumlu yönü bulunan önemli bir düzenlemedir. Bu düzenleme sayesinde, iklim değişikliğiyle çok daha güçlü ve kararlı bir şekilde mücadele edilmesi mümkün olabilecektir. Bununla birlikte sektörler arasındaki görev taksimatı ve yaşanan karmaşalar da netliğe kavuşmuş olacaktır. Bu anlamda İklim Kanunu, İklim Krizi ile mücadelemizin adeta pusulası olacaktır diyebiliriz.
İklim Kanunuyla;
- Sanayi, ulaşım ve enerji gibi sektörlerde karbon salımını düşürmeye yönelik politikalar uygulanarak çevre kirliliğinin azaltılması ve bu sayede hava kalitesinin iyileşmesi iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin minimize edilmesi,
- Güneş, rüzgâr ve hidroelektrik gibi çevre dostu yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımların artırılıp, enerji arz güvenliği sağlanırken, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması,
- Çevre dostu üretim ve sürdürülebilir tarım uygulamaları yaygınlaştırılarak ekonomik kalkınmaya katkıda bulunulması,
- Yenilikçi ve çevre dostu teknolojilere yapılan yatırımlarla yeni iş alanları yaratılarak “yeşil ekonominin” gelişiminin desteklenmesi,
- Su, toprak ve orman gibi doğal kaynakların sürdürülebilir şekilde kullanılması teşvik edilerek; ormanların korunması ve ağaçlandırma çalışmaları sayesinde biyolojik çeşitlilik desteklenerek, erozyon ve çölleşme gibi çevresel sorunların önüne geçilmesi,
- Şehir planlamasında sürdürülebilir uygulamaların benimsenmesi teşvik edilerek; sel, kuraklık ve aşırı hava olayları gibi iklim değişikliğinden kaynaklanan afetlere karşı daha dayanıklı altyapıların yapılması ve böylece şehirlerin iklim krizine karşı daha dirençli hale getirilmiş olması,
- Sorunun küresel ölçekli olması, çözümün de küresel mücadeleden geçtiği gerçeğinden hareketle; Uluslararası anlaşmalara uyum sağlayarak diğer ülkelerle iş birliğini artırmak ve ortak çözümler üretilmesine katkıda bulunmak, küresel ısınmaya karşı ortak bir mücadele yürütülmesi temin edilmiş olacaktır.
HEM ÇEVREYİ KORUMAK HEM DE İHRACATIMIZIN SEKTEYE UĞRAMASINI ÖNLEMEK ADINA BÜYÜK BİR ADIM ATILMIŞ OLMAKTADIR
Bunların yanı sıra Emisyon Ticaret Sistemi’nin faaliyete geçecek olmasını değerli bulduğumuzu da belirtmek isterim. Bildiğiniz üzere, Türkiye, ihracatının yaklaşık yüzde 50’sini yani iki üründen bir tanesini AB ülkelerine yapmaktadır. Yeşil Mutabakata (Green Deal) göre Türkiye’nin sıfır karbon hedefi hepimizin malumudur. Bu anlamda hem çevreyi korumak hem de ihracatımızın sekteye uğramasını önlemek adına büyük bir adım atılmış olmaktadır. İklim değişikliğinin sebep olduğu sorunların tolere edilmesi adına, iklim adaletinin sağlanmasının da bir amaç olarak belirlenmiş olması, kıymete değer başka bir adımdır. İklim finansmanıyla beraber Türkiye Yeşil Taksonomisinin belirlenecek olması ülkemizin bu alandaki çalışmalarına büyük bir ivme kazandıracaktır. Sera gazı emisyonlarının azaltılma hedefi, yutak alanlarının artırılma niyeti ve “yeşil iş” kavramı kapsamında yeşil büyümenin de kanunda yer almış olması memnuniyet vericidir.
BİZ, İNSANI DOĞANIN HAKİMİ DEĞİL BİR PARÇASI GÖREN KADİM KÜLTÜR VE MEDENİYETİMİZDEN ALDIĞIMIZ İLHAMLA DÜNYAMIZA BAKIYORUZ
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri, Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak; Liderimiz Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin öncülüğünde hakkı söyleyen, hakkın rızası için siyaset yapan ve yalnızca Türk milletine hesap veren bir davanın mensuplarıyız. Bizim davamızı; inancımız, hayallerimiz, ülkülerimiz ve hedeflerimiz belirler. Biz, insanı doğanın hakimi değil bir parçası gören kadim kültür ve medeniyetimizden aldığımız ilhamla dünyamıza bakıyoruz.
Biliyoruz ki; sefer sırasında ekinler zarar görmesin diye yolunu değiştiren ordu bizim ordumuzdur.
Biliyoruz ki; abdest alırken nehrin suyunu israf etmeyen bizim ceddimizdir.
Biliyoruz ki; haksız yere karıncayı öldürmek, ahirette Hakkın divanına çıkmak demektir.
Hazreti Peygamberin emrine uyar; kıyametin kopacağını bilsek dahi elimizdeki fidanı dikeriz. Bizim için çevremizdeki her bir varlık bizim hayatımızın bir parçasıdır ve Cenabı Allah’ın bizlere emanetidir. İnsanın hukukunu korurken, hayvanın ve bitkinin de hakkını korur, onun da varlığını idame ettirmesi için üzerimize düşeni yaparız. Fırat’ın kenarındaki koyunun hakkı da, doğal habitatı içerisinde, dağlarda yaşayan bir kurdun hayatı da bize emanettir. O yüzden çevrenin her canlı için sürdürülebilirliği bu konudaki politikalarımızın esasını oluşturmaktadır.
Bu noktada temel ilkelere dair hatırlatmalarımız ve ekleyeceklerimiz de şu şekildedir:
- Ülkemizin yenilebilir enerji kaynakları çok daha güçlü finansman destekleri ve projelerle artırılmalıdır. Tabiatın sahip olduğu güç doğru kullanılarak, çevre kirliliğine karşı mücadele yol ve yöntemleri ülke sathına yaygınlaştırılmalıdır.
- Ülkemizin yaşadığı su stresi herkesin malumudur ve bu durum su kıtlığına doğru gitmektedir. İller Bankası gibi güzide kuruluşlarımızla birlikte İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisleri, Devlet Su İşleri gibi tecrübeli kurumlarmızla ile birlikte daha verimli tarımsal sulama teknolojileri ülkemizin tamamına kazandırılmalıdır.
- Ormansızlaşma sadece oksijen azalımı ve karbondioksit artışına neden olmamaktadır, aynı zamanda doğal hayatın varlığı için de büyük bir tehdittir. Bu bakımdan, yapılaşma başta olmak üzere ormansızlaştırmaya sebep olan her türlü iş ve işleme karşı sert tedbirler alınmalı bununla birlikte Türkiye’nin orman varlığının artması için daha fazla yeşillendirme çalışması yapılmalıdır.
- Sanayi alanlarımızın ve üretim tesislerimizin, devletimizin ortaya koyduğu 2053 Net Sıfır Emisyon hedefine paralel çok hızlı bir yeşil dönüşüm süreci içerisine girmeleri sağlanmalıdır.
- Mahallelerden AVM’lere, ilkokullardan üniversitelere kadar Türk milletini 7’den 70’e iklim değişikliğiyle mücadeleye sevk edecek farkındalık projeleri hayata geçirilmelidir.
- Sayın Emine Erdoğan Hanımefendinin başlattığı Sıfır Atık gibi marka projeler hayatımızın tüm alanlarına daha fazla yayılmalıdır.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BUGÜNDEN DAHA ÇOK YARININ SORUNUDUR
Sayın Başkan Değerli Milletvekilleri; İklim Kanunu teklifi ile ülkemiz, bu krize karşı kendi yol haritasını oluşturarak küresel ölçekte büyük bir inisiyatif almaktadır. Çünkü biz biliyoruz ki iklim değişikliği bugünden daha çok yarının sorunudur. İklim Kanunu ile birlikte yarınları; bugünden çok daha güzel ve daha yeşil hale getireceğimiz kanaatindeyim. Milliyetçi Hareket Partisi olarak; daha sürdürülebilir bir Türkiye ve dünya için hazırlanan İklim Kanunu’na desteğimizin tam olduğunu belirtiyor, yasa teklifinin ülkemiz ve dünyamız için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Gazi Meclisimizi, muhterem heyetinizi ve ekranları başında bizi izleyen aziz milletimizi bir kez daha saygılarımla selamlıyorum.