SİYASET

MHP Lideri Bahçeli: Teröre tolerans sıfırdır, terör örgütünün ürediği neresi varsa orası meşru hedeftir

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli,"Teröristbaşının tecridi kalkarsa, DEM Parti grubunda bölücü terör örgütünün eylemsel, pratiksel, amaçsal ve araçsal olarak bittiğini ve sonlandığını açıklamasından şimdiden rahatsızlık duyanlar, terörden geçinen, kandan nemalanan köksüzlerden başkası olmaz, olamaz. "dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli,"Teröristbaşının tecridi kalkarsa, DEM Parti grubunda bölücü terör örgütünün eylemsel, pratiksel, amaçsal ve araçsal olarak bittiğini ve sonlandığını açıklamasından şimdiden rahatsızlık duyanlar, terörden geçinen, kandan nemalanan köksüzlerden başkası olmaz, olamaz. "dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli TBMM Grup Toplantısında önemli açıklamalarda bulundu.

MHP Lideri Bahçeli'nin konuşması şu şekilde:

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Saygıdeğer Misafirler,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Meclis Grup Toplantımızın başında hepinizi kemali hürmetle selamlıyor, en iyi dileklerimi sunuyorum.

Bu vesileyle toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından olmak üzere, televizyon ekranları, sosyal medya platformları, radyo kanalları vasıtasıyla takip eden tüm vatandaşlarımızı,

Gönül ve kültür coğrafyalarımızda hayat, haysiyet ve hürriyet mücadelesi veren tüm kardeşlerimizi sevgi ve saygıyla kucaklıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yılı geride kalmış, yeni bir yüz yıla girilmiştir.

Geçen zamanı ve değişen şartları esas alarak, onca yıldır tebarüz ettiğimiz tecrübeler ışığında Cumhuriyet’in yeni yüzyılını heba ve israf etmemek için bütün imkânlarımızla çalışmanın, gelecek nesillere muasır ve müreffeh bir Türkiye’yi miras olarak bırakmanın kararlılığındayız.

Teklemeye, tembelliğe, tenakuza, tehire, takatten düşmeye hakkımız olmadığının bilincindeyiz.

Muteber, muzaffer ve mutemet bir siyaset anlayışıyla geleceğin vizyonunu çizmenin bihakkın hevesindeyiz.

Eğer vizyon, geleceği resmetmek, ufuk ötesini görebilmek, uzak veya yakın muhtemel gelişmelerle ilgili öngörü sahibi olabilmek ise, biz bunu Allah’ın inayetiyle başarmanın hedefindeyiz.

Elbette hiçbir soruya kolay cevaplar aramıyoruz.

Elbette herhangi bir kolaycı yaklaşım peşinde de koşmuyoruz.

“Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” iradesinden hiç taviz vermiyoruz.

“Her şeyden önce Türkiye” demekten asla vazgeçmiyoruz.

Akif’in dediği gibi, “bir damar patlamaya görsün, sel götürür memleketi, yoksa göstermeye Rabbim o elim akıbeti”

Mücadelemiz damarın patlamaması amacına matuftur.

Günü birlik siyasi hesap ve mevzi kazanımlar arayışında değiliz.

Bizim için milletimizin huzuru, refahı ve güvenliği her şeyden önce gelmektedir.

Çünkü milletimiz huzursuz ve memnuniyetsizse geleceğe umutla bakamayacağımızın farkındayız.

Kuşkusuz, milletin desteği olmadan hiçbir siyasi hedef başarıya ulaşamaz.

Halden, dertten, dilekten, sözden, gönülden anlamayanlar yüksek hedeflerin yanına dahi yanaşamaz.

En büyük arzumuz milletimizi her açıdan layık olduğu şekilde temsil edebilmek, bunun yanında hasretini çektiği gelişmişlik seviyelerine çıkarmak, hatta çağlar üzerine sıçramasına omuz vermek, bu suretle kronik ve konjoktürel sorunları köklü çözümlerle buluşturmaktır.

 Pek tabii, sadece bugünün sorunlarına kafa yormak ve çare aramakla iktifa edemeyiz; yarınları da düşünmek, sahip olduğumuz fikri ve siyasi misyon eşliğinde milli vizyonumuzu gerçekleştirmenin mücadelesini vermeliyiz.

Suya yazı yazmakla vakit kaybedenlerden olamayız.

Bazı siyasi fosiller gibi, günlük ve güdük söylemlere kapılıp karanlık lobilerin ve kabaran kulislerin eline düşemeyiz.

Dereyi görmeden paçayı sıvayanlara, geçeceği köprüyü yıkanlara, atını arabanın arkasına koşanlara, kavak ağacında balina arayanlara, deniz dibinde sincap araştıranlara, totoloji batağında biteviye çırpınanlara benzeyemeyiz.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi’yiz.

Biz, cumhurla ile Cumhuriyeti kucaklaştıran, geçmişle geleceği kaynaştıran, merkez ile çevreyi kavuşturan Cumhur İttifakı’yız.

Hep birlikte Türkiye’yiz, hepimiz Türk milletiyiz.

Yolculuğumuz bir ve birlikte hilale doğrudur.

Dökülen şehit kanlarıyla bezenen ve dalgalanarak gök kubbeyi kaplayan hilal ile yıldızın ayrılmaz bütünlüğü Türk istiklalinin ebedi güvencesidir.

Hiç kimse merak buyurmasın, hiç kimse kaygı veya korkuya kapılmasın; bayrak çekildiği gönderden inmeyecek, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel varlığını ve hükmü şahsiyetini tahrip etmeye hiçbir muhasım ve mütehakkim odağın gücü yetmeyecektir.

Doğudan batıya, kuzeyden güneye, bir ve birlikte hilale doğru emin ve sağlam adımlarla ilerleyeceğiz.

Durmayacağız, duraklamayacağız, dumanlaşmayacağız.

Hilal; birliğimizin ve dirliğimizin remzidir, bunu unutmayacağız.

Hilal; kardeşliğimizin ve kader ortaklığımızın mesajıdır, bunu hatırımızdan çıkarmayacağız.

Hilal; gecenin koyuluğunda Türk milletinin önünü açan ve aydınlatan mehtap ışığıdır, bu gerçeği de ihmal etmeyeceğiz.

Dikkat ediniz, tarihi detaylarıyla tetkik ettiğiniz vakit göreceksiniz ki, haçın girdiği yerlere hilal bir daha dönememiştir.

Bu nedenle hilalin onurunu, bu onurun mayalandığı milli birlik, milli varlık ve milli güvenliğimizi titizlikle koruma ve kollama mecburiyetiyle hareket etmenin dışında ikinci bir seçeneğimizin olmadığına yürekten inanacağız.

Mezkur inancımızı tatbik ve takviye etmek maksadıyla, ilki 29 Ekim 2024 tarihinde Erzurum’da yapılan, “Bir ve Birlikte, Hilale Doğru Türkiye Toplantıları”mızın 6’sı tamamlanmış, geriye 21 toplantı kalmıştır.

Ağrı, Muş, Ardahan, Iğdır, Giresun, Bayburt, Sivas, Tunceli, Trabzon, Artvin, Batman, Şırnak, Siirt, Rize, Erzincan, Gümüşhane, Kars ve Erzurum il teşkilatlarımızın heyecanlı ve yoğun katılımları; divan üyelerimizin, MYK üyelerimizin, milletvekillerimizin ve belediye başkanlarımızın da katkılarıyla toplantılarımızdan çok başarılı sonuçlar alınmıştır.

Bu toplantıları koordine eden Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız ve siz değerli milletvekillerimiz başta olmak üzere;

Saha ve salon çalışmalarında aktif görev alan, Anadolu’nun yollarına düşüp Milliyetçi Hareket Partisi’ni anlatan, vatandaşlarımızı can kulağıyla dinleyen, yeni yüzyılın hedeflerini samimiyetle aktaran tüm dava arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum.

Hilale tutkunuz, birliğe vurgunuz;

Bir Allah’ın kuluyuz, bir vatanın burcuyuz.

Ayrılmayız kardeşlikten, kopmayız birbirimizden,

Hangi oyunu oynasalar boşuna,

Ne bir eksik, ne bir fazla, hep birlikte tek milletin ruhuyuz.

O millet de Türk milleti, bir ve birlikte hilale doğru şuur ve gurur doluyuz.

Değerli Arkadaşlarım,

Önemli olan akıl sahibi olmak değil, aklın doğru zamanda ve doğru yerde kullanılmasıdır.

Akıl hazır olmayınca gözün görmesi mümkün değildir.

Çoğaldıkça değeri artan tek şey de akıldır.

Ortak aklı çalıştıramamış, ortak payda kuramamış, ortak bir geçmişten gelseler bile ortak bir geleceğin rotasına girmemiş ya da girememiş toplumların çözülüp dağılmaları muhtemel değil, mukadder bir neticedir.

Tarih bu konuda pek çok ibretlik olaya sahne ve şahittir.

Talih ve tesadüflerin ikramıyla değil, aklın rehberliğinde milli ve manevi tasavvur ve tefekkür atılımlarıyla zorlu etaplar aşılacak, mütecaviz direniş mevzileri aşınacaktır.

Bunu birlikte yapmaktan, beraberce başarmaktan inatla kaçmak ve kaçınmak, uyarıyorum ki, felaketlere davetiye çıkarmak demektir.

Cansız bir vatan, kansız bir millet, takatsiz bir devlet, sahipsiz bir bayrak düşü kuranlara, bu maksatla beşinci kol faaliyeti içinde olanlara kâbus yaşatmak, alayının heveslerini kursaklarında bırakmak hepimizin sorumluluğudur.

Lütfen dikkat buyurunuz, hepimiz diyorum, nitekim milletin hiçbir ferdini; anasının dili, kökeni ve yöresi ne olursa olsun hiç kimseyi ayırmıyor, ayrıştırmıyor, öteki görmüyorum.

1839’dan 2024’e kadar geçen 185 yıl içinde altı dönüm noktasının varlığı az çok herkesçe malumdur.

Bunlar; Tanzimat, Islahat, Birinci Meşrutiyet, İkinci Meşrutiyet, Cumhuriyet ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz yıllık mazisinde de üç stratejik evre bulunmaktadır:

Birincisi tek parti dönemi, ikincisi çok partili hayat, üçüncüsü de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir.

29 Ekim 2023’ten 29 Ekim 2123’e kadar geçecek olan önümüzdeki yüz yıllık zaman diliminde ise altı çizilmesi gereken tarihi eşikleri şu başlıklar altında toplayabiliriz:

İlk olarak, 2053 İstanbul’un fethinin 600’üncü yıl dönümüdür.

Hedefimiz, bu tarihte “Süper Güç Türkiye”nin tezahür etmesidir.

İkinci olarak, 2071 Malazgirt Zaferi’nin 1000. yıl dönümüdür.

Hedefimiz, fetih mirasının Türk Devri’yle eklemlenmesi, Türk-İslam coğrafyalarında birliğin ve beraberliğin sınırlardan taşarak çınarlaşmasıdır.

Üçüncü olarak, 2077 Anadolu’da kurulan ilk Türk devletinin 1000. yıl dönümüdür.

Anadolu Selçuklu Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne ulaşan bin yıllık devlet müktesebatının gelecek bin yıllara ulaşması hususunda 2077 kilit mahiyettedir.

Dördüncü olarak, 9 Temmuz 2118 Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne resmen geçişin yüzüncü yıl dönümüdür.

Sistem sorunlarından tamamen kurtulmuş, halk iradesinin ivmesiyle kurumsallaşıp köklü birikime dayanmış, aynı zamanda dünya çapında örnek gösterilen yönetim hayatımızla Türkiye Cumhuriyeti ve gelecek nesiller çok daha huzurlu, çok daha güvenli, çok daha rahat bir hale geleceklerdir.

Beşinci olarak da, 29 Ekim 2123’tür ki, bu tarih Cumhuriyet’in 200. yıl dönümüdür.

Önümüzdeki yüz yıllık takvim işlemeye başlamıştır.

Zaman Türk ve Türkiye Yüzyılı zamanıdır.

Bu yüzyılda özlemini duyduğumuz Türk mucizesi gerçekleşecek, Türk-İslam medeniyetinin timsali Türkiye Cumhuriyeti devleti olacaktır.

Yeni yüzyılda, kuvvetle muhtemeldir ki, üzerinde oynanan haritalar yeni baştan çizilecek, ihlal edilen sınırlar belirsizliğe gömülecek, çökmüş devletler minyatür devletlerin doğum sancısı olacak, bölgesel ve küresel istikrarsızlıklar kabuk değiştirse bile mahiyetleri aynı kalacak, belki de nevzuhur patlamalar vasat bulacaktır.

Milli hedefimiz, tıpkısının aynısıyla Osmanlı Barışı’na benzer bir Türk Barış kuşağının kale duvarları gibi etrafımıza çekilmesi, Türk coğrafyalarının ve insanlığın tam bir huzura kavuşmasıdır.

Türkiye bölgesel ve küresel barışa katkıda bulunan sorun çözücü iddiasını güçlendirecektir.

İstanbul’un fethi ve Fatih Sultan Mehmed ile sökün eden Osmanlı Barışı, Balkanlar ve Ortadoğu’da adaleti, hoşgörüyü, merhameti, mehabeti, muhabbeti, ahlaki ve medeni ilişkiler ağını kurmuştur.

İstanbul’un fethinin 600. yıl dönümünde tarihin uyanışına müzahir şekilde; Asya, Afrika ve Avrupa’da bir Türk Barış ikliminin tekemmül ve tecellisi mümkündür, bunun için de şimdiden kollar sıvanmalıdır.

Osmanlı İmparatorluğu yerel kültürleri ve etnik toplulukları bünyesinde nasıl bir arada tutup barış ve sükûnet ortamını tesis etmişse, ecdadımızın ayak izlerini takip ederek Türk Barış devrinde aynısı yaşanabilecektir.

Türk milleti tarihin hiçbir döneminde asimilasyoncu olmamıştır.

Yaratılan, Yaradan’dan ötürü sevilmiş ve saygı duyulmuştur.

Peki tarihin tekerrürüne hizmet etmek varken, milli beraberlik ve kardeşlik mirasını yağmalamak için kuyruğa girenlere göz yummak akıl karı mıdır?

“Başımızda kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz” sözünün zamana uygun başka tür ve türevini duymak varken, hala neyle oyalanıyoruz? Tarihin akış istikametinin tersine kürek çekenler nereye ve hangi çevrelerin namı hesabına faaliyet gösteriyor?

Çekildiğimiz tüm coğrafyalar çatışma ve çalkantılarla boğuşurken, içimizi karıştırmaya, milli birliğimizi karartmaya niyet eden iç ve dış ihanetin çıbanbaşlarını nasıl yok sayalım? Bu vebale nasıl ortak olalım?

Ne diyelim? Basiretimiz bağlandı mı diyelim? Duymadık, bilmedik, görmedik bahanelerini mi sıralayalım?

Türk’ü Kürd’e, Kürd’ü Türk’e kırdırmaya, milleti etnik kabilelere ayırmaya, Anadolu’yu mozaik cehennemine dönüştürmek için fırsat kollayan alçaklara sesimiz çıkmasın mı? Geleceğimizi rehin mi bırakalım? Bağımsızlığımızın çiğnenmesine tepkisiz mi kalalım?

Gözünü kulağını yarın yapılacak ABD Başkanlık seçimine çevirenler,

Yeni başkanın kim olacağıyla ilgili toto oynayanlar,

Acaba nasıl çıkar devşiririz çetelesi tutanalar,

Alacakları emperyalist suflelerle, hibe edilecek zalim senaryolarla Türk milletinin ve Türk devletinin hakimiyet sınırlarını gevşetmek için pusuya yatanlar,

Unutmasınlar ki, en büyük gücümüz çelik gibi sağlam milli birliğimizdir, bu birliği yıkıp geçmeyi amaçlayanların sonu da yalnızca mezarlıktır.

Geçen hafta açıkladım, herkes konuştu, daha da konuşuyorlar.

Tekrar söylüyorum; Türk ve Türkiye Yüzyılında terörün kökü kazınacaktır.

Kürt kardeşlerimizle tek yüreğiz, bölücü teröre karşı aynı cephedeyiz.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan teröristbaşı, terörün bittiğini, PKK’nın lağvedildiğini, ihanet ve bölücülüğün çıkmaz sokak olduğunu söyleyecekse, haydi DEM grubuna gelsin, bunları teker teker söylesin, ak koyun kara koyun ortaya çıksın, umut hakkından da istifade etsin.

Sözümün arkasındayım ve teklifimde ısrarlıyım.

Tabular kalktıkça, ezberler bozuldukça, statüko delindikçe, insanlar birbirine dürüst davrandıkça, içlerinden geçeni özgürce söyledikçe, bir anlaşma ve mutabakat noktasından diğerine küçük adımlarla ilerlemek daha kolaydır.

Anlaşmazlıkların çözümü milli nitelikli kapsayıcı bir düşünce biçimi oluşturmaktan, sorunlara başka türlü bakmaktan, yapıcı, sahici, olgun ve ikna edici tavır almaktan geçmektedir.

Karmaşa çoğaldıkça, kıvrılıp içinden geçebileceğimiz çatlaklar da çoğalacaktır.

İnancım odur ki, çekilen kahırlardan nice lütuflar doğacaktır.

Türk ve Türkiye Yüzyılına açılan kapıları sürgülemek isteyenlere toplu vuran yürekler marifetince engel olmalıyız.

Yeni yüzyılda, yeni Türkiye ortamında, yeni hayat ve yeni siyaset çerçevesinde; tarihin taşlarını milli gayeyle, insanlarımızın tırmanmak istedikleri mertebelere çıkaracak yolları inşa etmek için döşemeliyiz.

İnsanımızın yüreğini bilmezsek, sözcüklerimizi yerleştiremeyiz.

Biz her insanımızın yüreğini bilmekle kalmıyor, yürekten yüreğe dostluk, kardeşlik ve sevgi taşıyoruz.

Kemikleşmiş ve köhnemiş zihniyetlerin inatçılığını muhabbet ve hürmet duygularıyla kırmalıyız.

Özgüvenimizi gölgeleyen ürkekliği bir kenara atarak, mevcut sorunlarımıza kesin çözümler getirmek maksadıyla geçmişle günümüz arasında temas noktaları bulmalıyız.

Yaşanan olayları aynı anda bir mikroskop, bir de teleskop merceği altına yatırarak hem hayatın en kritik yanlarına ışık düşüren ayrıntıları seçmek, hem de büyük ölçekli sorunları uzaktan incelemek gerekmektedir.

Böylelikle sanıldığından daha fazla alternatifle karşılaşmamız mümkündür.

Peşin hükümlere sırt dönüp aklın ve vicdanın sesine kulak vermeliyiz.

Çatışmaya ve yok etmeye değil, anlamaya ve bir arada yaşamaya dönük bir strateji geliştirmekten ve bu suretle inisiyatif üstlenmekten çekinmemeliyiz.

Politik düzeydeki bir hatayı strateji düzeltemez, stratejik düzeydeki yanlışı taktik adımlar tamir edemez.

Dünya politikasının esasları görülebilen geleceğin güç odaklarına, bunların coğrafi konumlarına, imkan ve yeteneklerine, hedef ve niyetlerine göre belirlenmektedir.

Bütün stratejik ve politik değerlendirmeler tehdit algılarının düzeyiyle alakalıdır.

Coğrafya tehditlerin son aşamasıdır.

Türkiye’miz, küresel güçlerin politik amaçlarının güzergahı, yol kavşağı, bazen hedefi, bazen de hareket noktası üzerindedir.

Üzerinde yaşadığımız coğrafya asırlardan beri savaşların çekim merkezidir.

Çok yönlü, çok seçenekli, uzun dönemli ve kademelendirilmiş politikalarla vatanı müdafaa etmeliyiz.

Türkiye’nin, bölge ve dünya güçlerinin politikalarının düğümlendiği ve çözüldüğü jeopolitik konumda bulunmasından dolayı, bilhassa Ortadoğu’daki çetin atmosferi de hesaba katarak tehlikelerin arttığını, etrafımızın sarıldığını görmek, buna göre tedbir almak ertelenemez müşterek bir görevimizdir.

Devletin bekası, milletin refahı, vatanın ferahı için dürüst, cesur, kucaklayıcı hamlelere ihtiyaç vardır.

Özün kabuk tarafından esir alınmasına, mananın yerine boş lafların geçmesine, fiktif yaklaşımların anlık hırslarla öne çıkmasına tamam demek milli geleceğimizi riske atmakla eşdeğerdir.

Analitik, ahlaki, akli ve empatik kavrayışla, basiretsiz ve isabetsiz telkinlere, yuvarlak ve yıkıcı ifadelere, olay ve olgularla bağdaşmayan aşırı isteklere kapalı durarak bin yıllık kardeşliğimizi pekiştirmeliyiz.

Yeni oyuncuların, değişen dengelerin, yükselen güçlerin, karmaşıklaşan ve kaos üreten bölgesel ve küresel denklemin orta yerinde Türkiye’yi fırtınalardan muhafaza etmek boynumuzun borcudur.

Hamd olsun, nice saldırı ve sarsıntılara rağmen Türk milletinin tesanüt ve vahdeti bugüne kadar kırılamamış, bundan sonra da kırılamayacaktır.

Türk milletinin vedanamesini yazmak ve ilan etmek için çevremizde hazırlık içinde olanlara aynı safta toplanarak cevap vermek milli namus meselesidir.

Sefaletin doruk noktası bir başkasının iradesine bağımlı olmaktır.

Milletimiz esaret ve bağımlılığı tarih boyunca reddetmiştir.

Kürtlerle kucaklaşma asıldır, terörle mücadele esastır; silahlı eşkıyayı temizlemek kaçınılmazdır, siyasette uzlaşmak ortak yararımızadır.

Kürt kardeşlerimizle aramıza hiçbir mihrak giremez.

Kürt kardeşlerimizi Türk milletinden ayrıştırmaya hiçbir şerefsizin eylem ve provokasyonu kafi gelemez.

23 Ekim TUSAŞ saldırısı, Türkiye’ye yapılmıştır.

23 Ekim TUSAŞ saldırısı, Türk milletini hedef almıştır.

Rahmet ve minnetle andığımız beş şehidimizin ve ikisi ağır 19 yaralı kardeşimizin acısı ve hüznü Hakkari’den Edirne’ye, Şırnak’tan Balıkesir’e, Mardin’den İzmir’e ülkemizin tamamına çökmüş ve herkesi sarsmıştır.

Teröre tolerans sıfırdır, terör örgütünün ürediği neresi varsa orası meşru hedeftir.

Kürtler başka, terör örgütü başkadır.

İkisini birbirine karıştırmak en vahim cinayet, ülkemize ve milletimize yapılacak en şedit kötülüktür.

Kürtler kardeşimizdir, milletimizin eşit ve onurlu mensuplarıdır, terör örgütü ise Türkiye düşmanlarının taşeronu, hunhar maşası, silah tutan kuklasıdır.

DEM Parti de kararını derhal netleştirmeli, silahla-siyaset arasında gelgitli tutumundan uzaklaşmalı, nerede durduğunu, terörle arasına kalın duvarlar örüp örmeyeceği muammasını açıklığa kavuşturmalıdır.

Kahramankazan’a kadar gelerek TUSAŞ’a sızan caniler, bu hainlerin destekçileri ve kiralık bölücü terör örgütü 85 milyon Türk vatandaşının iki cihan düşmanıdır.

Hiç kimse karnından konuşmasın, hamaset çukuruna saplanmasın, sahte efelenmelere sapmasın.

Bunlar kurusıkı atmasın, palavra anlatmasın, ederinin ve ciğerinin kaç okka olduğunu çok iyi bildiklerimiz fason meydan okumalara hiç mi hiç heves etmesin.

Beyler, siz giderken biz geliyorduk, hangi ara bu denli mankurtlaştınız?

Bize milliyetçilik dersi vermeye cüret edenlerin, ganimet avında anısızın av olacaklarını, dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan mahrum kalacaklarını hafıza kayıtlarından çıkarmamaları tavsiyemdir.  

Bizimle vatanseverlik hususunda tartıya çıkmaya yüzleri olmayanların, düne kadar altılı masada kimlerle nasıl can ciğer kuzu sarması halde bulunduklarını, işbirliği yaparak nasıl DEM’lendiklerini, PKK’ya nasıl selam saldıklarını unuttuğumuz mu sanılıyor?

Öcalan İmralı’da yatıyor, fakat DEM Grubu’nda 57 Öcalan gölgesinin ayakta olduğunu niye görmüyorsunuz? Neden itiraf edemiyorsunuz?

Cesetlerinin çiğnenmesinden bahseden aslan parçaları, bunların Bozkurt değil Aslan da olmaya niyetleri yok, başka bir şey olmaya hevesliler. 1965 yılından bugüne kadar; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ters bakan 339 bölücü milletvekilinin Meclis çatısı altında görev aldığını size nasıl anlatalım? Bu sarih gerçeği daha nasıl açıklayalım?

TBMM, milli iradenin tecelligahıdır ve adresi bellidir.

TBMM, gazidir, Türk milletinin kalbidir.

Peki İmralı adası neresidir?

Nereye bağlıdır?

Hangi ülkenin toprağıdır?

Bir de şöyle sorayım; İmralı adası Türk toprağı değil midir?

Bu adadan vazgeçildi de bizim mi haberimiz olmadı?

Basit bir akıl yürütmesiyle bazı siyasetçilerin eğer varsa düşünme melekelerini harekete geçirmelerini tavsiye ediyorum:

Teröristbaşının, Türkiye Büyük Millet Meclisi DEM Parti grubuna gelmesine itiraz ediliyor da İmralı’da kalmasına niye tepki gösterilmiyor?

Bu ne yaman bir çelişkidir?

Bu nasıl bir izan eksikliğidir?

TBMM ile İmralı adasını egemenlik ölçeğinde ayırmak iflah olmaz bir ahmaklıktır.

Teröristbaşının tecridi kalkarsa, DEM Parti grubunda bölücü terör örgütünün eylemsel, pratiksel, amaçsal ve araçsal olarak bittiğini ve sonlandığını açıklamasından şimdiden rahatsızlık duyanlar, terörden geçinen, kandan nemalanan köksüzlerden başkası olmaz, olamaz.

Ceset edebiyatı yapanlar, eğer kendilerine güveniyorlarsa, buyursunlar terörle mücadele maksadıyla Mehmetlerimizin yanına gitsinler, dağın başında nöbete girsinler, o zaman göreyim alayının ense tıraşını.

Cesedini ezmedikten sonra meclise gelemezmiş, Türkiye’nin her tarafında dolaşıyorlar. Ya siz cesetsizsiniz ya ruhsuzsunuz. Siz necisiniz.

Diyorlar ki, yeni anayasa hazırlık süreci için tahkimat yapıyormuşuz.

Diyorlar ki, Sayın Cumhurbaşkanımızı bir kez daha seçtirmek için yol arıyormuşuz.

Bizim evvela hedefimiz yeni yüzyılda terör kamburundan kurtulmaktır.

Huzurlu ve mutlu bir millet varlığını temin etmektir.

Aklında hala soru işareti olanlar varsa, son tahlilde diyeceğim de şudur:

Eğer terör hayatımızdan sökülüp atılırsa,

Eğer enflasyon canavarına kesif bir darbe indirilirse,

Türkiye siyasi ve ekonomik istikrarın zirvesine çıkarsa,

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesi doğal ve doğru bir tercih değil midir?

Ne yapacağız CHP'nin içinde cumhurbaşkanı adaylığı için, 4 yıl varken adam mı arayacağız?

Birbirleriyle huzura kavuşamayanlar, birbirleriyle bir arada yaşayamayanlar Türkiye'nin ayrımcılığını nasıl giderecek, nasıl bir arada yaşayacak. 

Bu kapsamda lazım gelen anayasal düzenlemeyi yapmak önümüzdeki görevler arasında olmayacak mıdır?

Devlette devamlılık, siyasette istikrar, Türkiye Yüzyılının inşası için Sayın Recep Tayyip Erdoğan güvencedir, milletin sevdalısıdır, tecrübesiyle ve birikimiyle bize göre tek seçenektir.

Muhterem Arkadaşlarım,

Tanzimat’ın ertesinde başlayan Kürtçülük propagandası Türk milletini tesiri altına hemen alamamıştır.

Ancak, tıpkı bugünkü gibi, bölücülükten ve bölünmeden fayda uman ihanet yanaşmaları meseleyi istismar etmekten de geri durmamışlardır.

Bu itibarla sözde Kürt sorunu, insani bir yaklaşım açısından değil, dün Osmanlı İmparatorluğu’nu bugün de Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamak gayesiyle gündeme getirilmiş sipariş bir projedir.

Yaklaşık 1,5 asırlık bir mazisi olan sözde Kürt sorununun, Mezopotamya petrol sahasını ele geçirmeye odaklanmış sömürgeci anlayış tarafından, Türkiye ile Rusya arasında kurmayı planladığı tampon devletin maskesi olarak üretildiği malumumuzdur.

Bugün sözde Kürt sorunu etrafında buluşanlar önce tarih şuurundan, sonra da milli vicdandan çok uzağa savrulanlardır.

Aslında olmayan bir sorunu varmış gibi göstermek, daha başlangıç aşamasında çürük bir zemine basıldığının işaretidir.

Kürt kardeşlerim, ayrı etnik topluluk olmayıp, Türk milli dokusunun asıl ve temel unsurlarındandır.

Farklılık üzerine kurulan politikaların, ayrımcılığın ve ikinci sınıf vatandaşlık tanımının kundağı olduğu iyi bilinmelidir.

Muhalefetin ve bölücü zihniyetin, bu eksende ürettiği laçkalaşmış ve marazileşmiş yuvarlak çözüm önerileri mahut bariz gerçeği asla değiştirmeyecektir.

Samimiyetle ifade etmek isterim ki;

√  Biz beraberce yurdumuza alçakları uğratmadık.

√  Biz beraberce hayâsız akınlara gövdemizi siper ettik.

√  Biz istiklal uğrunda, namus yolunda beraberce can verdik.

√ Topraklarımızın bağında, bahçesinde; vatanımızın suyunda, yokuşunda; insanımızın gözyaşlarında ve dualarında beraberce bulunduk.

√  Şahlanıp köpüren nehirlerimizde kanlarımız karışarak aktı.

√  Aynı tende can, aynı tarihte şan, aynı kültürde gardaş olduk.

 Şunu kabul ediyoruz ki, bin yıldan bu tarafa, bir arada yaşayan ve geniş bir coğrafi bölgeye yayılmış olan kardeşlerimiz arasında mahalli şartlardan kaynaklı çeşitlilikler vardır ve doğaldır.

Bu durum sosyolojik ve kültürel değişimler sonucunda belirginlik kazanmıştır.

Vaki işbu gerçeği anlamakta direnen emperyalizmin şu anki uşakları; Kürt kimliği, anayasal statü, özerklik, federasyon, ana dilde eğitim ve savunma hakkı konularında ortalığı ayağa kaldırmaktadır.

Bunlar açıkça Türkiye’yi, Türk milletini ve Türk vatanını bölmeye ve parçalamaya dönük hamlelerdir ki, böyle bir şeyi hoş görmemiz elbette eşyanın tabiatına aykırıdır.

Tüm taraflara söylemek isterim ki;

Türkiye’de Kürt sorunu yoktur.

Tarihsel süreç içinde Türk milleti üzerinde oynanan oyunlar ve bölücülük kalkışması vardır.

Sözde Kürt sorunu kanlı emperyalistlerin tuzağıdır.

Sözde Kürt sorunu bölücü terörün hain ve kanlı eylemlerini sakladığı ihanet kılıfıdır.

Küresel emperyalizmin hiç değişmeyen stratejisi, karşısındaki güçleri dıştan kuşatmak, sanal sorun alanlarını genişleterek içten çökertmektir.

Türk milleti halklar koalisyonu, etnik kökenler mecmuu değildir.

Türk milleti uçurum gibi derinleşen farklılıkların geçici ittifakıyla kurulmuş yığın veya gevşek topluluk asla olmamıştır.

Sorun yaygarası koparanlar, en başta Kürt kardeşlerimizin canı ve varlığı üzerinde pazarlık yapan namertlerdir.

Milliyetçi Hareket Partisi, Kürt kardeşlerimizi problem olarak görenlere müsaade etmez, müsamaha göstermez, milletimizle yekvücut olarak ihanete mızrak gibi saplanmaktan da bir an olsun tereddüt geçirmez, geçiremez.

Ayrılmayacak kadar iç içe geçmiş bir millet yapısında, kimliklere göre tabakalar oluşturmak kadar şiddetli bir patlayıcı henüz keşfedilmiş değildir.

Ne var ki Kürt kardeşlerim oynanan oyunları artık görmelidir.

Terör baronlarını hayal kırıklığına uğratmak milli ve manevi vecibeleridir.

Kardeşlik duygusu tek taraflı taşınacak bir bağ değildir.

Bu herkesin samimiyet ve sabırla sahiplenmesi gereken manevi ve tarihi bir yükümlülüktür.

Bugüne kadar iş hayatından siyasete, bürokrasiden eğitime, ticaretten tarıma, spordan sanata hakkı yenen, hakkı gasp edilen Kürt kardeşim olmuş mudur?

Şayet varsa onların sözcüsü olmaya, onların haklarını savunmaya her zaman hazırız ve buradayız.

Bölücülük çıkmaz sokaktır.

Bin yıllık birliği yıkma emeli hezimete uğramaya mahkumdur.

Türk milleti fitne ve fesat yuvalarını bağrından söküp atmaya muktedirdir.

Ve kendi kaderine bizzat yön vermeye her zaman gücü yetecektir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti sokakta bulunmamıştır.

Sokağa, teröre ve işbirlikçilere teslim edilmeyecektir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti tektir, milli ve üniter yapıdadır, ülkesi ve milleti bir ve bütündür.

Bu devletin kurucusu ve sahibi topyekûn büyük Türk milletidir.

Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes; ırk, dil, din ve mezhep farklılığına bakılmaksızın Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk milletinin eşit ve saygın fertleridir.

Milli varlığımızın temeli bu mensubiyet duygusudur, Türklük üst ve vazgeçilmez kimliğimizdir.

Türk milletine yeni kimlik ve isim arayışları, yeni vatandaşlık icatları boş ve nafile teşebbüsler olarak kalmaya her zaman müstahaktır.

Türk milleti varsa, Türkiye Cumhuriyeti devleti de ilelebet payidar kalacaktır.

Unutulmasın ki, Türkiye asla Türk milletsiz yaşayamaz, var olamaz.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve büyük Türk milletinin varlığına Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı fedakarca sahip çıkacaktır.

Türkiye bizimdir, bu aziz vatan hepimizindir, bunun için haykırarak diyoruz ki; çok yaşasın kardeşliğimiz, çok yaşasın milletimiz, var olsun devletimiz.

Esenyurt, Halfeti, Batman ve Mardin belediyelerine atanan kayyımlar demokrasinin ve milli iradenin inkarıyla ilişkili değil, söz konusu belediye başkanlarının terör örgütüyle irtibat, iltisak ve illiyet bağlarından dolayıdır.

Türkiye’de hukukun üstünlüğü havi ve hâkimdir.

Yargı kararlarına riayet ve saygı şüphesiz mecburidir.

Geçici olarak görevden uzaklaştırılan belediye başkanları hukuki süreçlerin sonuçlanmasını sabırla beklemelidirler.

Adaletten ödün vermek ve yargı kararının hükümet eliyle icrasını savsaklamak hiç kimseye bir şey kazandırmayacaktır.

Anayasa ve ilgili yasalar son derece açıktır.

Ancak CHP’nin uzlaşmaz ve provakatif hamleleri, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve bizim en son grup toplantılarımızdaki konuşmalarla iyice canlanan kardeşlik ortamının sabote edilmesini hedef almaktadır.

Özellikle ciddi sağlık sorunları olan, yaşı kemale ermiş bulunan ve köklü bir aileye mensup Kürt ağası Sayın Ahmet Türk’ün istismar edilmesi, İmralı’yla DEM Parti arasına çomak sokma sinsilikleri CHP’nin başını çektiği kara kampanyanın dış bağlantılı mahsulüdür.

Özgür Bey çığırından çıkmış, çılgına dönmüş, gergin yüz hatları, bozuk ve bulanık dil yapısı içine sürüklendiği krizin büyüklüğünü gözler önüne sermiştir.

CHP Genel Başkanı şaşırmış, su kaynatmıştır.

Buradan bakınca CHP ile DEM Parti’yi ayırt etmekte çok zorlandığımızı, hatta CHP ile PKK’yı birbirine karıştırdığımızı söylemek abartılı bir iddia olmayacaktır.

CHP kaynağından kopan, yatağına küskün akan dere gibidir.

Bu gidişle kuruması ve derin çatlaklar yaşaması mutlaktır.

Özgür Bey’in, Esenyurt’ta adalet müessesine saldırması, Cumhuriyet savcılarımıza hakaret etmesi, Sayın Cumhurbaşkanımızı suçlaması normalleşme masalı anlatan CHP’nin kısa devre yapmasına, milletimizin sinir uçlarıyla oynamasına yol açan nezaketsizlik ve su katılmamış edepsizliktir.

Ayrıca, kayyım ataması karşısında Özgür Bey’in; “söz bitmek üzere, bu kötülükle mücadele etmek için ne gerekiyorsa o yapılacak” sözlerine binaen ben de diyorum ki, ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın, ucuz numaraları bırakmalısın, ayağını da denk almalısın.

Siyasette önemli hizmetlerde bulunmuş, şu an Genel Başkanlığı Cenabı Allah sana nasip etmiş. Aklını başına al, CHP'yi sev, Türkiye'yi sev, herkesi sev, sonra da 'Ben kendimi de seviyorum' diyebilirsin."

 Allah’a çok şükür Türkiye safralarından kurtulmaktadır. Cumhuriyet’in yeni yüzyılında, iç barış ve huzur ortamının ihyası mucibince sivri akım ve tutumlar örselenecektir. Dış desteğe bağlanmış iç tehditler kıpırdayamaz hale gelecektir.

Fitne enflasyonundan arındırılmış milli duruş mukavemetiyle önümüzdeki yüz yıla mühür vuracağız. Kendi kozamıza sıkışıp kalmayacağız.

Buz tutmuş gönülleri sevgiyle ve dayanışmayla eriteceğiz.

Yarattığı sorunları çözemediğini kanıtlayan bir medeniyet çökmekte olan bir medeniyettir.

Biz böyle bir medeniyetin mirasçıları değiliz.

Bugünü hazırlayan geçmiştir, geleceği hazırlayacak olan da bugündür.

Kardeşlik duygularımızı ani öfke patlamalarından uyanık bir şuurla uzak tutarak geleceğin parlak sayfalarını teker teker aralayacağız.

CHP’nin başını çektiği nifak siyasetinin gideceği bir yer yoktur.

Terör dilinin, bölücü dayatmanın, Kandil provokasyonlarının, sokağı adres gösteren şeytanlıkların sonu ve sonucu olmayacaktır.

Belediye başkanları ya adam gibi görevlerini yapacaklar, ya da Türk devletinin hukuk sınırları içinde aldığı meşru ve haklı tasarruflara katlanacaklardır.

Devlet seyreder, görmüyor derler; devlet durup bekler, ihmal ettiğini düşünürler; devlet uyur gibi yapar, zaafa uğradığını ileri sürerler; ancak öyle bir zaman gelir ki, muktedirliğini cümle aleme hükümran vasfıyla ispat eder, hıyanetin başına da dünyayı yıkar.

Değerli Milletvekilleri,

2025 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifi görüşmelerine başlanmıştır.

Bakanlıkların, kamu kurum ve kuruluşlarının bütçe görüşmeleri, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 29 Kasım 2024 tarihine kadar devam edecektir.

Önümüzdeki yıl bütçesinin “İstikrar, icraat ve kalkınma” temasıyla hazırlanması memnuniyet vericidir.

Sosyal refahın ve ekonomik kalkınmanın öncelik olarak değerlendirilmesinin yanı sıra, büyümenin sağladığı imkanların toplumun bütün kesimleriyle paylaşılmasının hedeflenmesi 2025 yılına umutlu ve iyimser bakışımızı desteklemektedir.

Sizlerden hassaten ricam, bütçe görüşmelerine aktif olarak katılmanız, söz almanız, Cumhur İttifakı’nın doğasına uygun siyasi tavrınızı korumanızdır.

Muhalefetin tahriklerine prim vermeden, dipsiz münakaşalara girmeden, müspet, yapıcı ve ufuk açan konuşmalarla partimizin düşüncelerini aynen yansıtmanızı hepinizden bekliyorum.

Bu düşüncelerle siz değerli milletvekili arkadaşlarıma başarılar diliyor, sözlerimi noktalarken hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.