23 Mart 1876 da Diyarbakır’da doğdu. İlköğrenimini Diyarbakır’da yaptı, daha sonra İstanbul’a gitti öğrenimine burada devam etti. Jön Türklerden etkilendi, İttihat ve Terakki cemiyetine katıldı. Daha sonrada bu cemiyetin Diyarbakır şubesini kurdu, temsilcisi oldu. “Peyman “ gazetesini çıkardı.
1910 da İttihat ve Terakki idadisinde sosyoloji dersi veriyor diğer yandan da “Genç Kalemler” dergisini çıkarıyordu.
Tekrar İstanbul’a döndü Türk Ocağının kurucuları arasında yer aldı. Türk Yurdu, Halka Doğru, İslam mecmuası ve Yeni Mecmua ’da yazılar yazıyor diğer taraftan da sosyoloji dersleri vermeye devam ediyordu.
1.dünya savaşından sonra Osmanlı imparatorluğunun içinde bulunduğu durum sonucu bütün görevlerinden alınıp İngilizler tarafından Malta adasına sürgüne gönderildi. Burada bulunduğu sürede ailesi ile mektuplaşmaları oldu daha sonra bu mektuplar “Malta Mektupları” adı altında toplandı. Malta’da iki yıl sürgün hayatından sonra tekrar Diyarbakır’a döndü. Hastalandı ve kısa bir süre sonra vefat etti(1924). Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.
Osmanlı imparatorluğunun içinde bulunduğu durum Onu hep rahatsız ediyor onun için çırpınıyor ve çareler arıyordu. Bunun içinde temelinde Türkün milli kültürü ile dünyadaki teknik ve teknolojinin özellikle batı teknolojisinin kaynaştırılması düşüncesi hasıl olur. Bu düşüncesini Türkleşmek-Muasırlaşmak-İslamlaşmak ile anlatmaya çalıştı. Bu anlayışın temelinin kültürel unsurunu Türkçülük, Ahlaki ögesini de İslam oluşturmaktadır. Bu temel anlayıştan hareketle başbuğumuz Alparslan Türkeş’in Türkçülük ile ilgili bir tanımlamasını size aktarmak istiyorum ;” Türkçülük: Türk milletine ait olan bütün değerlere aşık olmaktır” diye ifade etmişti bir sohbetinde.
Ziya Gökalp Türk düşünce tarihinde Türkçülüğü sistemleştiren ilk Türk sosyoloğudur. İlk Türk sosyoloğumuzdur ve Turancılığı benimsemiştir. Milli edebiyatımızın düşünce temellerini oluşturmuştur. Türkçülük ve milliyetçilik hareketlerinin ilkelerini sistemli bir biçimde “Türkçülüğün Esasları “adlı eserinde izah etmiştir.
Düşünürümüzün işaret ettiği ana unsurları pratik hayatımıza yansıttığımızda;
1-Kültürümüzün genlerini koruyarak gelişmeye teknik ve teknolojiyi korumaya özen göstermeli kültür konusunda taviz vermemeliyiz.
2-Sanat öncelikle mensubu olduğu milletin değerlerini korumalı o değerlere zarar vermemelidir.
3-Bu anlayış içerisinde bir sanatçı ne kadar ünlü olursa olsun sanatçı olması onun ahlaksızlığı meşru bir zemine oturtma hakkını vermez. Milli değerleri koruma onlara saygı noktasında çok hassas olmalıdır.
4-Türkçülüğümüz asla şovenist bir anlayış olmamış olmayacaktır.
5- İndirilen İSLAM ile dindarlığımız donanmış olup asla uydurulan bir dinin uygulayanı ve uygulatanı olmayacağız.
6- Sıkı bir dindar olmamız sıkı bir Türkçü olmamıza engel olmayıp mayamızın iki ana unsuru olarak harcı yapacağız. Daha birçok maddeler sıralayabiliriz örnekleri çoğaltabiliriz. Bu ana unsurları düşünürümüz şu şiirinde şuurlu bir şiirle yansıtmaya çalışıyor, şiirin benim hayatımda bir önemi ver ayrıca kendi fakültemde yüksek lisans çalışmam sırasında kütüphanede bir kitabı incelerken kitabın arasında kitaptan müstakil bir a dört büyüklüğünde sayfada yarısı tamamen silinmiş bir şiir buldum o şiiri ilahi ve nefes formatında besteledim.
TEVHİD
Tanrımız tek bir ilah
Yok bize başka penah
İkiye tapmak günah
La ilahe illallah
Kalkar ruhlar bir yerde
Olunca kıldan perde
Bir göz doğar içerde
La ilahe illallah
Bir göz ki yezdan O ‘dur
Millet O vatan odur
Örf İcma Kur’an O’ dur
La ilahe illallah.