Son dönemde; terör örgütlerine arka çıkarak, Türkiye’ye karşı hasmane bir tutum takınan çevrelerin ülkemizi siyasi ve ekonomik olarak ablukaya almak istediklerini, bir takım spekülasyonlarla ekonomiyi manipüle etmeye çalıştıklarına şahit oluyoruz. Türkiye’yi hedef alan komplo, kumpas ve suikastlar karşısında milli bir duruş sergilemek, herkes için ahlaki ve vicdani bir zorunluluktur
Ancak, Türkiye ekonomisinin kendi dinamiklerinden kaynaklanan, temelde ekonomi yönetiminde çok başlılıktan, gelişmeleri iyi okuyamamaya ve sorunları günübirlik tedbirlerle geçiştirmeye çalışan, yapısal önlemleri devreye koyamamaktan kaynaklanan sıkıntılar içinde olduğunu da görmezden gelemeyiz.
Ekonomide açıklar giderek büyüyor. Dış ticaret açığı ve cari açık büyümeyle birlikte hızlı artışa geçti. Buna bütçe açığı da eşlik etti. 2018 bütçesinde daha büyük bütçe açığı hedefleniyor. Bunun neticesi daha yüksek borçlanma, daha yüksek faiz ve daha yüksek enflasyon olacak.
GSYH büyümesi yüzde 5,5 hedefinin üzerinde, ancak bu büyümede kaliteli ve sürdürülebilir değil. Büyümeyi kamu teşvikleri, vergi indirimleri, kredi garanti fonu ile verilen 200 milyar TL kredi sürükledi. Yılın ilk yarısında özel sektör sabit sermaye yatırımlarındaki artış negatifti. Yatırım sermaye malı ithalatı da yüzde 10 geriliyor. Bu durum yatırım ile büyümediğimiz gösteriyor. Yılın ilk yarısında yatırımlardaki artışın yüzde 60’ı inşaat sektöründen gelmişti.
Enflasyon Kasım ayında yüzde 12,98 ‘e yükselmiştir. Son 13 yılın zirvesindedir. Üretici fiyatları ise yüzde 17 seviyesindedir. Yılbaşındaki hedef yüzde 7 idi. Manşet enflasyon ve çekirdek enflasyonda yılsonu beklentisi çift hanede korunuyor. Enflasyon üzerinde hem talep hem de maliyet kanalları etkili oluyor.
2018 yılı Bütçesinde de dengeler bozuk, bütçe açığı hızla büyümeye devam edecek, bütçe açığı milli gelire oran olarak yüzde 1’lerden yüzde 2’lere çıkacak, Hazinenin borçlanması ve faiz giderleri artıyor. 2017 yılında faiz dışı açık verilmeye başlandı. Kredi Garanti Fonu kredileriyle kredi/mevduat oranı yükseldi, bankacılık sisteminde alan kalmadı.
Kamu maliyesi alarm vermektedir. Bütçe dengesi hızlı bozulma sürecine girmiştir. Nakit açıkları ve borçlanma hızlı bir şekilde yükselmektedir. 2002 yılında getirilen kamu borçlanmasına sınır getiren kurallar 2009 yılından bu yana ikinci kez TBMM’den geçirilen torba yasa ile delinmek zorunda kalınmıştır.
Vergi sisteminin bir an önce adil bir reforma ihtiyacı bulunmaktadır. Ancak Hükümetin vergide reform yerine, vergi oranlarını arttırma yaklaşımı benimsediğini görüyoruz. Bütçe açığındaki hızlı artış, bazı vergilerdeki artışlar ve borçlanmanın arttırılması ile telafi edilmeye çalışılmaktadır.
Bütçede harcama tarafından baktığınızda tasarruf yönünde gözle görülür bir reform bulunmamakta, yatırımlara ayrılan pay sınırlı kalmakta, Ulaştırma ve altyapı yatımlarında Kamu Özel İşbirliği Projeleri çerçevesinde tamamlanan yatırımlarım da verilen garantiler nedeniyle bütçeye yükü artmaktadır.
2018 yılı bütçesinde dikkat çeken bir husus da sosyal güvenlik kuruluşlarının gelir/gider dengesindeki bozulmadır. Taşeron düzenlemesi ile bu açığın daha da büyüyeceği öngörülebilir. Benzer bir şekilde KİT finansman dengesinde 2018 yılında ciddi bozulma öngörülmektedir.
Öte yandan, 2018 yılı için Türkiye’nin 170 milyar dolar bir yıl içinde vadesi gelecek dış borç, 40 milyar dolar cari açık olmak üzere, 210 milyar dolar dış finansman ihtiyacı var. Rezerler yetersiz 120 milyar doların altında. Firmalarının yabancı para açık pozisyonu 210 milyar dolar.
Cari açık yükseliyor. Milli gelire oran olarak tekrar yüzde 5’lere ulaşmış. İhracat ve turizm toparlanıyor ama ithalat artıyor, petrol fiyatları yükseliyor.
Dünyada likidite bolluğu giderek azalıyor, finansman koşulları sıkılaşıyor. FED ve ECB faiz artırma, bilançolarını küçültme sürecini başlatmış durumda. Bunun ne hızda olacağına karar verecekler.
Bu koşullar altında sermaye ülkemize girişi yetersiz. Kısa vadeli finansman açığının altında bulunmakta ve ağırlıklı olarak portföy yatırımlarından oluşmaktadır. Dolayısıyla küresel finansal koşullardaki sıkılaşmadan en çok etkilenecek ülkeler arasında Türkiye’nin olacağı konuşuluyor. Türkiye Ekonomisi bu sebeplerden yeni kırılgan beşli arasında gösteriliyor.
Buna ilave olarak, ABD, AB ile yaşanan sorunlar, jeopolitik riskler, kırılganlığı daha da artırmaktadır.
Bu dönemde para ve maliye politikalarında belli bir disiplinin tutturulması gerekiyor. Ancak, 2018 yılı bütçesinde, bütçe açığını arttırıldığı, buna mukabil istikrarlı büyümeyi, yüksek katma değerli üretimine ve faktör verimliliğini arttıracak yapısal reformların hedeflenmediği görülüyor. Çiftçiye verilen destekler kanuni limitlerin de altında düşük seviyede kalmakta, çalışan kesim ve emeklilerin, esnafın refahında da artış öngörülmemektedir.
Bölgemizde yaşanan olumsuz siyasi ve ekonomik gelişmeler de dikkate alındığında, gerçekçi olmayan OVP ve Bütçe hedeflerinin de 2018 yılında gerçekleşmesi de mümkün görünmemektedir.
2018 bütçesi de Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarına çözüm getirecek bir yaklaşım içermemektedir. Yapılması gereken ekonomideki kırılganlıkların önüne geçecek yapısal tedbirlere odaklanmak bir an önce hayata geçirmektedir.