Referandum için geri sayım hızlandıkça ülkenin selamete çıkmasından rahatsız olanlar, yalan ve karalama gayretlerine bir de korkutma ve kaos oluşturma taktiklerini eklediler. Darbe, kargaşa, çatışma gibi ağza alınması dahi kötü niyet olan değerlendirmelerle, milletin zihnini bulandırmaya uğraşıyorlar. Bunların önemli bir kısmı dışarıdan servis ediliyor, içeridekiler de pişkince bunu alıp medyalarda hoyratça savuruyorlar.
MHP ÜLKENİN TEMİNATIDIR
Öncelikle bu devletin varlığı ve bu ülkenin bölünmez bütünlüğünden yana olan herkes tarafından şunun iyi bilinmesi ve kabul edilmesi gerekmektedir. Ülkenin ve devletin varlığının teminatı Milliyetçi Hareket Partisi, ülkücüler ve milliyetçilerdir. Hiç kimse bunun aksini düşünemez, düşünenlerde asla iyi niyetli olamaz. Yapılan sadece ve sadece siyasi tıkanıklıkları aşmak, fiili durum garabetini ortadan kaldırmak için hükümet sistemini değiştirmektir. Daha hızlı karar alan, daha verimli işleyen, çift başlılığı bitiren ve siyaset dışı müdahaleleri tamamen ortadan kaldıran bir sistem kurmaktır. Buradan bir kaos, çatışma, federasyon, darbe sonucu çıkarmak ne aklın, ne vicdanın, ne de insanlığın kabul edebileceği bir şey değildir.
BU VATANDA BİRLİKTE YAŞAYACAĞIZ
Türkiye'ye karşı açıkça bir düşmanlık sergileyen, terör örgütleriyle ortak hareket edip üzerimize saldırtanlar, Türk vatandaşlarını üzerine atlarını, itlerini sürenler eğer sistemin yenilenmesinden rahatsız oluyorsa, demek ki yapılan doğrudur. Bunları anlayabiliyoruz, ancak meydan meydan dolaşıp aynı gerekçelerle, aynı sözlerle, aynı çarpıtmalarla milletin karşısına dikilip, kime ve neye hizmet ettikleri malum olanları ne anlayabiliyoruz, ne de kabul edebiliyoruz. Bu muhteremler 16 Nisan'dan sonra da bu vatanda hep birlikte yaşayacağımızı, yüzyüze bakacağımızı hiç mi akıllarına getirmiyorlar? Bu geminin içinde hep birlikte olduğumuzu ve aynı yöne gittiğimizi hiç mi düşünmüyorlar?
SORUMLULUKTAN KAÇMADIK
Bütün yalanlara, iftiralara, saldırılara rağmen, uyarmak, aklıselime davet etmek ve yol göstermek yine MHP lideri sayın Devlet Bahçeli'ye düşüyor. Yaptığı mitinglerde etrafımızdaki amansız kuşatmayı ayrıntılarıyla ortaya koyuyor, Türk ve Türkiye düşmanlarının yaptıklarını hatırlatıyor ve milleti birlik ve beraberliğe davet ediyor. Anayasa değişikliğine neden ihtiyaç duyulduğunu anlatırken, sınırları da net olarak çiziyor. MHP'nin ne yaptığını, neden yaptığını sayın Bahçeli'nin sözleriyle bir defa daha hatırlatalım: "Devleti ve vatanı kaybedebiliriz dedik, hükümet etme sistemindeki tıkanıklık ve kilitlenmeyi açalım istedik. Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben anlayışıyla hareket ettik, sorumluluktan kaçmadık. Çarpıtmalara, çarpık kafalara, aramızdan çıkan çürüklere bakmayın, ilkelerimizden taviz vermedik, ülkülerimizden ayrılmadık. 15 Temmuz FETÖ felaketinden sonra siyasetin ve ülkenin beliren, tehiri imkansız ihtiyaçlarına gözümüzü kapatmadık, sırtımızı dönmedik. Sistemin yeniden inşasını zorunlu gördük. Bunun da milli bir mutabakat kapsamında olmasına özen gösterdik. Tüm dünya üzerimize gelirken, çatışıp ayrı düşemezdik. Artık kalıcı nitelikli bir milli mutabakatın şart olduğunu görüyor, fiili durum ve açmazın bir an önce sonlanmasını bekliyoruz. Uzlaşmanın, sorumluluk ruhuyla milli şuuru buluşturmuş siyasi bir vicdanda vasat ve varlık bulacağına inandık, inanıyoruz."
UZLAŞMANIN SINIRI
Her şey gayet açık. Bir siyasi hesap yoktur. MHP'nin duruşunda, söyleminde, iddialarında zerre kadar taviz bulunmamaktadır. "Bizim uzlaşacağımız alan milli ve manevi değerlerle sınırlıdır." Sözü, sınırları net olarak çizmektedir. MHP çareyi ayrışmada değil uzlaşmada arıyor. Ötekileştirmiyor kucaklıyor. Miting meydanlarında söylediklerini gazetecilerle yaptığı sohbetlerde daha da ayrıntılı hale getirip, sağduyu çağrısı yapıyor. Son dönemlerde artan darbe kışkırtmaları ve korkutmaları esef vericidir ve sayın Bahçeli bu durumu şöyle izah ediyor:
"Bu söylemi artırıyorlar, toplumda bir endişe yaratıyorlar. Sandığa gidip gitmeme noktasında kararsız kılmaya çalışıyorlar. Düşük bir katılımın teminine çalışıyorlar. Bunu da başka türlü izah ediyorlar. Bunu yapmamak lazım. Ben de diyorum ki böyle bir niyet varsa, biz bunu göğüslemeye hazırız. Kim darbe yapacaksa, gelsin. 15 Temmuz'da nasıl ki sokaktaysak, bunların istediği günde tekrar sokağa çıkarız. Sen kalkıp kendini bu yönüyle 'darbe yapabilecek' nitelikte görüyorsun, biz de her türlü darbeye 'hayır' diyebilecek ya da o darbeyi göğüsleyebilecek bir cesarette ve nitelikte görüyoruz. Bu sözler tahrik edici değil, caydırıcıdır. Türkiye'de bu tür şeyleri caydırıcılık vasfıyla anlatmak lazımdır. Darbeyle, kargaşayla bir yere varılamaz. Bu karşıt gruplar yaratır. O da Türkiye'yi iç barışı bozan her türlü unsura, kardeş kavgasına sürükleyebilir."
FARKLI GÖRÜŞLER OLABİLİR
Bir referandum yapılacaktır. Elbette farklı görüşler olacak, farklı sonuçlar çıkmasını isteyenler bulunacaktır. Bu demokrasinin gereğidir. Ancak, bunun üzerinden bir ayrışma, bir cepheleştirme oluşturmaya çabalamak ihanettir. Sayın Bahçeli, bu konuda çok hayati bir uyarıda bulunuyor ve aynen şunları söylüyor: "Biz, 'hayır' oyu kullananla 'evet' oyu kullanan bu memleketin evlatlarını bir olarak kabul ettik. Fakat referandum süreci içerisinde, bunun öncesinden başlayan faaliyetlerle birlikte bir kamplaşmaya doğru gidildi 'hayır'la 'evet' arasında. Sonra söylemler faklılaştı ve sertleşti. 'Hayır' ve 'evet' kampları, cepheleri oluştu. Bu referandum sonrasında nasıl bir yara açar, onu kestirmek çok zor. Bu gerileme son vermek lazımdır. 'Evet' veya 'hayır' herkesin vicdanının sesi olarak alınmalı. Nasıl oy kullanacaksa ona saygı duyulmalı. DHKP-C olsun, PKK, FETÖ olsun, onların 'hayır' demeleriyle siyasi partilerin bünyesinde yer almış olanların 'hayır' demeleri arasındaki farkı koymak lazım. Oradaki 'evet' ve 'hayır' barışık olmalı, öteki farklı bir şey."
MHP ile diğerlerinin farkı işte budur. Birileri için ne pahasına olursa olsun siyasi sonuç almak her şeyden önemli olabilir. MHP için ülkenin düze çıkması, milletin bölünmez bütünlüğü ve referandum sonrasındaki huzur ve kardeşlik her şeyin üzerindedir.
Ortadoğu