AKP Sayıştay Denetiminden Kaçtı
2014 bütçe görüşmeleri bu yıl Sayıştay raporlarına ilişkin tartışmaların gölgesinde yapıldı. Hem TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda hem de Genel Kuruldaki görüşmelerde bu konu çok tartışıldı.
Sayıştay, 2012 hesaplarına ilişkin TBMM’ye sunduğu inceleme raporlarının hemen hepsinde ve genel uygunluk bildiriminde, bilgi ve belgelerin verilmediği ya da standartlara uygun olmadığını gerekçe göstererek, “görüş bildirilememektedir” notu bulunan birkaç sayfalık raporcuklar(!) gönderdi.
MHP’li üyeler olarak Sayıştay’ın 2012 yılına ait denetim raporlarında denetimin kâğıt üstünde kaldığını ve bu durumun demokrasinin temeli olan bütçe ve denetim hakkının TBMM tarafından kullanılmasını engellediğini hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem de TBMM Genel Kurulunda defalarca söyledik. 2011 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Tasarısı görüşmeleri de Sayıştay raporları olmaksızın gerçekleştirilmişti. Komisyonda bu yıl gerçekleştirilen görüşmeler ise Sayıştay denetiminin olmadığı, ancak adına “Denetim Raporu” dedikleri 4-5 sayfalık bilgi ve belge verilemediği için görüş bildirilemediğini belirten kısa notların tartışılmasıyla geçiştirildi.
Aslında biz MHP olarak yıllardır, hem kamuoyunu hem bürokratları hem de yargıyı uyardık. Birçok yasal düzenlemeyle adeta yolsuzluk ve usulsüzlüklerin kılıfının hazırlandığını söyledik. Ama maalesef tek parti diktatörlüğünün tahakkümü altındaki yandaş ve sindirilmiş medya sesimizin kamuoyuna ulaşmasını engelledi. TBMM’de ise benim “parmak demokrasisi” olarak tanımladığım “çoğunlukçu demokrasi” anlayışı sonucu birçok düzenleme yalan yanlış meclisten geçirildi. Bazıları Anayasa Mahkemesinden döndü, ama çoğu hem Cumhurbaşkanı tarafından jet hızıyla onaylandı hem de Anayasa Mahkemesi sesini çıkar(a)madı.
Kanun Değişiklikleriyle Yolsuzlukların Altyapısı Yapıldı
17 Aralıkta başlatılan “rüşvet, yolsuzluk ve kara para aklama” operasyonuyla yaptığımız uyarıların ne kadar yerinde olduğu ortaya çıktı. Bugün AKP Hükümetinin bakanlarının, bürokratlarının ve yandaş işadamlarının içinde bulunduğu kişilerle ilgili rüşvet, imar planı yolsuzlukları ve kara para aklama gibi suçlamalar yapılıyor ve savcılığın hazırladığı iddianamede bu hususlar yer alıyor. Ama AKP Hükümeti yıllardır bunların yasal altyapısını hazırlarken bizlerin ve az sayıda duyarlı medya mensubu hariç kimsenin sesi çıkmamıştı.
İsterseniz bu yasal altyapı çalışmalarıyla ilgili birkaç örnek vereyim:
Kamu İhale Kanununda defalarca değişiklik yapılarak ihalelerin yandaşlara verilmesi kolaylaştırıldı. O kadar çok değişiklik yapıldı ki istisnaları düzenleyen maddenin fıkraları için alfabede harfler tükendi ve çift harfli sisteme geçildi.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, TOKİ ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na belediyeleri aşarak imar planı değişikliği yapma yetkisi verildi ve böylece arsa-arazi-inşaat rantı yaratmanın ve buna ilişkin rüşvetin önü açıldı.
Varlık barışına ilişkin yasal düzenlemeyle kaynağı belirsiz paraların yurda getirilmesi ve kara para aklamanın suç olmaktan çıkarılmasının yolu açıldı.
Vergi barışı kanunuyla ve Sayıştay Kanunu değişikleriyle; vergi uzlaşmaları yoluyla vergi kaçıran yandaşların vergileri ve vergi cezalarının sıfırlanmasının yolu açıldı ve vergi uzlaşmalarına yasal koruma sağlandı. Bu konuyu bütçe görüşmeleri sırasında somut örnekleriyle muhalefet milletvekilleri olarak gündeme getirdik.
AKP Hükümeti Sayıştay Kanununda yapılan değişikliklerle de denetimden kurtularak tüm yolsuzluk ve usulsüzlüklerin üstünü örtmeye çalıştı.
Kendi İstikballeri İçin Milletin İstiklal ve İstikbalini Tehlikeye Attılar!
Sonuç olarak; AKP Hükümetinin Sayıştay’ın denetiminden neden kaçmak istediği çıkan yolsuzluk olayları ile ortaya çıkmış oldu. Sayıştay’ın denetiminden kaçan hükümet bu son olaylarla bizim haklılığımızı ortaya çıkardı.
Kısacası, AKP Hükümeti Sayıştay’ın denetiminden kaçarken, savcıların yaptığı “rüşvet, yolsuzluk ve kara para aklama operasyonu”na yakalandı ve bu sefer kaçması ve olayları örtbas etmesi de o kadar kolay görünmüyor.
Yolsuzluğun üstünü örtmek için yargıyla ve emniyetle başlattığı kavgayı “İstiklal Savaşı” olarak niteleye Başbakan Erdoğan aslında, istikrar adı altında 11 yıldır istiklalimizi ve istikbalimizi tehlikeye atan politikalar uygulamaktadır. İsterdik ki Erdoğan bu ülkenin istikrarı ve istikbali için mücadele etsin! O zaman bizler de Türk milliyetçileri olarak yanında olurduk! Ama o istikrar masalıyla milleti uyutarak, çocuklarının istikbali için yargıya müdahalenin adını “istiklal savaşı” koydu.
Bu noktada söylenebilecek çok söz var! Ama MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli hafta sonu İzmir’de yaptığı konuşmada çok veciz şekilde bu duruma değinmiş. O sözlerin üzerine fazla yoruma gerek yok! Sayın Bahçeli aynen şöyle soruyor:
“Bu savaşın tarafları kimdir, kimlerden oluşmaktadır?
Başbakan için istiklal ne anlama gelmektedir?
Yolsuzluğu örtmek ne zamandır istiklal savaşı olmuştur?
Hırsızı kayırmak ne zamandır istiklal savaşı olarak formüle edilmiştir?
Rüşvetçileri kollamak, kara paracıları temizlemek, yasa dışı bağlantıları kapatmak istiklal kavramıyla nasıl özdeşleştirilmektedir?
Helale yüz çevirip haramın derin çukuruna düşmek istiklal mi, yoksa ikbal mücadelesi midir?
Kul hakkını gasp etmek istiklalin mi, yoksa iflas etmiş siyasetin mi eseridir?
Ayakkabı kutularının banka şubesi olması, kamu arazilerini usulsüz şekilde yönetiminde mahdum ve yandaşların yer aldığı vakıflara peşkeş çekilmesi istiklal midir?
İhalelere fesat karıştırılması, altın kaçakçılığı, bakanlara kuryeler eşliğinde ve çantalar dolusu rüşvet dağıtılması istiklal olarak mı görülmektedir?
Başbakan Erdoğan istiklali en son ağzına alması gereken kişidir.
Çünkü istiklalimize kast eden bu şahıstır.
İstiklalimizi gölgeleyen, yerli ve yabancı güç ve çevrelere devleti teslim eden bu kişidir.
Türk milletinin istiklalini terör lobilerine, cinayet projelerine, illegal örgütlere, devlet içinde yuvalanan her neviden gruplara ikram eden bu gıybet ehli ve günahkâr yüzdür.”
İnşallah üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü bu sefer geçerli olur da Türkiye istiklal ve istikbalini tehlikeye atanlardan kurtulur ve daha demokratik, daha şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim tesis edilir. Tüm bu moral bozucu gelişmelere rağmen, tüm okurlarımızın yeni yılını kutluyor, sağlık ve mutluluklar diliyorum. Karanlığın en koyu olduğu an sabaha en yakın andır. İnşallah bu güzel ülkemiz de yakında aydınlık bir ülke haline gelecek, Türk Milleti de mutlu ve müreffeh bir şekilde yaşayacaktır. “Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır!”